Elimde sıkı sıkı tuttuğum hayallerim, onlara bağlı umutlarım vardı. Küçük bir kız çocuğunun ölen ruhu vardı. Dünyadaki her haksızlığı çekmiş, her acıyı sırtlanmıştı yiten ruhu. Elinde kalan tek şey ise; savaşmaktı.
Savaşmak ve kazanmak.
Simsiyah odanın zifiri karanlığında bir başına verdiği o söze adamıştı hayatını. Oniks taşını bulacak ve sonsuza kadar kurtulacaktı.
Gözlerinden akan her bir damla yaş için hesap soracaktı dünyaya. "Ben burada cayır cayır yanarken, ruhum yavaşça sönerken nerdeydiniz? Bir küçük kız çocuğunun hayatta kalmasını nasıl duymadınız?"
Sessiz yakarışları kulaklarında çınlarken, bir anneye ihtiyaç duydu, bir babaya, bir abiye, bir insana.
Günlüğüme yazdığım son cümleyle defteri kapattım. Her şey düzelecekti. Derin nefes alarak, oturduğum yerden kalktım. Yüzlerce kişinin olduğu binada bir başımaydım. Binlerce kişinin olduğu şehirde bir başımaydım. Milyonlarca kişinin olduğu dünyada yine bir başımaydım. Alışmıştım bu yalnızlığa. Artık iyi geliyordu.
Kapımın tıklatılıp açılmasıyla düşüncelerimden uzaklaştım. Gelen Gölgeydi.
"İyi misin?" Masamın karşısındaki koltuğa rahat bir pozisyonda otururken gözlerini benden ayırmıyordu.
Başımla onayladım. "Çok iyiyim."
"Pek öyle görünmüyorsun. İçinde kendine bile duyurmak istemediğin şeylerle savaşıyorsun, öyle değil mi?"
"Beni nasıl bu kadar iyi tanıyabiliyorsun anlamıyorum."
Sessizce güldü. "Seni senden daha iyi tanıdığımı söylediğimde yalan söylemiyordum."
Karşısındaki koltuğa yavaş adımlarla ilerleyip oturdum. Onunla konuşmak iyi hissettiriyordu. Bir nevi geçmişe gidip yalnız olmadığımı hissetmek gibiydi.
"Sen kimsin Gölge? Artık beni geçiştirme."
"Geçmişinden geleceğe gelen biriyim Saye," dedi emin bir şekilde. "Beni buraya taşıyan sensin." Elimi tutup göğsüne doğru yaklaştırdı. "Ve seni buraya taşıyanda benim."
Ortam sessizliğe büründüğünde elim hala onun elinde, gözlerim göğsünde, kalbinin hizasında takılı kaldı. Hiçbir şey düşünmek istemiyordum çünkü düşünürsem yaşayamazdım.
Boğazımı temizleyip, geriye çekildim. "Benim gitmem gerekiyor."
Bana kenetlenmiş gözleri, huzursuzca etrafta dolaşmaya başladı. Yaptığının ve dediğinin farkına varmış olmalı ki bir anda ayağa kalktı. "Tabi, gidebilirsin. Nereye?"
"Of Gölge, ne zamandan beri sana gideceğim yeri söylüyorum?"
"Haklısın," dedi, kapıya doğru ilerlerken. "Sana birkaç dosya göndermem gerekiyor hızlıca halledip çıkarsın o zaman."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gölge Operasyonu: Ruhların Dansı
Fiction généraleÖrgütte ajan olan Saye'nin verilen yeni görevini başarıyla tamamlayacağından hiç şüphesi yoktu. Ancak karşısındaki kişi, tüm dünyanın aradığı ve en değerli taşlara sahip olan Gölge Asiydi. Her kapı bir çıkmaz sokağa açılıyordu. İçinden çıkamayacağı...