İclal • Altıncı Bölüm •

6 0 0
                                    

İclal

Altıncı Bölüm

Çalışanlar kendi aralarında gülüşüp, konuşarak pastaneyi toplamaya devam ederken... Onları izliyordum. Çok geçmeden, o... Waffle ve kahvemi getirdi. Masanın üstüne koydu. Yüzünde ki, gülüş ile: "Afiyet olsun." Dedi.

"Sağolun ama..." Arkasını dönüp gidiyordu ki onu durdurdum. Bana doğru döndü. "Kahvemi... Böyle içtiğimi..." Utanarak konuşmaya devam etti. "Ah, şey," dedi kendini açıklamak isteyerek: "Sürekli müşterimiz olduğunuz için..." Dedi. Başımı hemen salladım: "Ah, evet. Pardon." Dedim. Çatal ve bıçak yardımıyla, waffle bölerken: "Afiyet olsun, tekrardan." Dedi. Yanımdan gitti.

Dalgınca, waffle ve kahvemi, içmeye başlarken... Çalışanlar yavaşça bir bir ayrıldı. Ben de çok durmayarak, kalktım masadan.

Kasaya doğru yürüdüm, yine o vardı. "Toplam seksen beş lira." Dedi. Çantamın içinde ki, cüzdanımı çıkardım açtım ve parayı ona uzattım. "Kolay gelsin, iyi akşamlar." Dedim ve arkamı döndüm. Çantamın içinde cüzdanımı attım.

"Şey," dedi. Kapıdan çıkmadan hemen ona doğru döndüm: "İyi geceler." Gözlerini kaçırarak konuştu. Başımı salladım. Ve, pastaneden... Çıktım.

Dün akşam, rahat uyumuştum. Biraz daha iyi olmuştum. Her o, pastaneye gidişim de kendimi biraz da olsun huzurlu ve sakin hissediyordum. Kafam karışık, içim boş olmuyordu... Huzurla doluyordu içim. Mutlu oluyordum.

"İclal?" Dedi, Lütfiye. "İyi uyuyamadın mı yine? Çok dalgınsın." Bana doğru döndü. Ona gülümseyerek: "Aksine, çok rahat uyudum." Dedim. Gerçekten de öyleydi, kahve benim uykumu kaçırmamış, tatlıya beraber rahat bir uyku çekmeme neden olmuştu.

"Keşke bende öyle uyusam ya..." Elini, karnının üstüne koyarak: "Ben tam uyumaya niyetleniyorum, bu sıpa da bilmiş olacak ki hemen midemi dürtüyor! Saatlerce tuvaletten çıkamıyorum ya!" Güldüm. O da güldü: "Ama," dedi. "Böyle söylendiğime bakma... Beni biliyorsun nazlının tekiyim.

Onu çok seviyorum ve benim olduğu için şükür ediyorum. Selim ile çok yeni evli olsak da... İkimiz de çocukları çok seviyoruz, ve hazırız. Bu sıpa," elini, karnının üstünde gezdirirken: "Bizim olmayı, seçti." Gözleri doldu. Burnunu çekti. Ağlamamak için kendini zor tutarken: "Öyle işte." Dedi.

"Lütfiye..." Dedim. Kollarımı açtım, bana sımsıkı sarıldı. Kendini geri çekerek, gözlerinden akan yaşı sildi: "Of aman ya!" Dedi kendi kendine gülerek: "Ne sulugöz biri oldum ben böyle!" Dedi. Yaptığı işe dönerken: "Selim başımın etini yiyecek şimdi, n'oldu? Neden ağladın, diye!" Güldüm bu haline.

O da gülerekken, Selim abinin sesini duydum: "Oo! Sohbet koyu anlaşılan! Ben bir kahve isteyeyim buraya! Ama sana olmaz, gülüm. Sana yasak." Lütfiye birden sinirlenerek: "Ya gitsene başımdan! Hem ben kahve istemiyorum! Çay! Evet çay istiyorum! Oldu mu?" Atarlı hali, Selim abi ve beni güldürdü.

Alınganca bize baktı.

Lütfiye'nin yanından ayrıldım. Kendi, bantıma geldim. Onların vardiyası bitmişti, bizimki başlamıştı. Neşe, yanıma geldi: "Ben gidiyorum." Dedi birden. Şaşırarak: "Nereye?" Diye sordum. "Ya işten değil be! Bugün, Kasım abilerle çalışacağım. Ümmühan gelmemiş. Serkan Bey, beni oraya gönderdi!" Kinayeli bir tonda söyledi. Kederle bir iç çekti.

"Hiç gitmek de istemiyorum ki ya! Oraya, yeni gelen çocuk bakıyor değil mi?"

"Galiba." Dedim, kendi işime döndüm: "Bari beni, pakete verse..." Dedi. "Serkan Bey, oraya gelir. Der ona, senin ne iş yapacağını. Merak etme." Dedim. Yine bir iç çekti: "Serkan Bey de, Serkan Bey! Hiç sevmiyorum onu ya! Akın abiden beter!" Güldüm dediklerine... Sessiz kalarak, çalıştığım yeri süpürmeye devam ederken:

"Sen... Nisa'yla, çalışacaksın bugün... Ben gidiyorum ya..." Süpürgeyi kenara koydum. "Evet." Dedim. "İyi olacak mısın?" Neşe'ye baktım. Bana, dikkatle bakıyordu: "Olurum." Dedim. Gülümsedi, elini omuzuma atarak: "Dikkat et. Kolay gelsin." Dedi. Bende ona gülümseyerek: "Sağol, sana da." Dedim.

Çay, saatine az bir zaman kalırken bantın başına baktım. Gelen ürün yoktu. Derin bir nefes aldım, dağınık yerimi toplarken, süpürgemin Nisa'nın yanında olduğunu gördüm. İzin istemeden süpürgemi aldım.

O da hiçbir şey demedi. Kendi yerimi temizlerken İlhan Bey: "İclal!" Diye seslendi. İlhan Bey'e doğru döndüm: "Niye izin istemiyorsun sen?" Dedi. Şaşırdım. Ne için izin isteyecektim ki?

Sessiz kaldım, Nisa'nın sessizce bana ettiği hakareti duydum. Ona baktım, dudak kenarı gülüyor benden tarafı bakmıyordu: "Sen bilmiyor musun! Bir şey alırken izin istenir! Kaç yaşına gelmiş kızsın! Neyse! Bir daha olmasın!" Beni ayaküstü azarlayarak, yanıma geldiği gibi çekip gitti.

Nisa, kıs kıs sessizce gülerken halime... Elimde tuttuğum süpürgeyi kafasına geçirmemek için zor tuttum. Kendimi sıktım. Herkesin, gözü benim üstündeydi yine.

Başımı öne eğdim. Süpürgeyi aldığım yere, koydum ve mırıldanarak: "Teşekür ederim." Dedim. Nisa, yüzünde ki alaylı gülüşle: "Ne? Duyamadım?" Dedi. Sesini biraz yükseltti. "Süpürge için..." Dedim bende sesimi biraz ona yükselterek, başımı kaldırdım: "Çok teşekkür ederim." Dedim. Gözlerini devirdi.

Hiçbir şey söylemeden, Kübralar'ın yanına gitti. Omuzuma çarptı. Gözlerim doldu, kimse görmesin diye eğdim başımı... Yine.

İCLALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin