40.

1K 116 72
                                    

"bitti mi?"

jungkook yanında oturan taehyung'un ürkekçe söylediği tek cümle karşısında bir cevap vermedi. geldiğinden beri ikisi de suskundu, hatta jungkook biraz da sarhoştu. gözleri, dudakları ve burnu ağlamaktan şişti. sanki bu vedaya kendisini çok önceden hazırlamış gibiydi. konuşacak gücü henüz kendisinde bulamıyordu.

yüreği acıyla doluydu. aşık olduğu adamdan gitmesi gerektiğini o da biliyordu. artık bunu yapması tartışılacak bir noktada değildi. taehyung kendisine epey zarar vermişti, denemeleri bir işe yaramıyordu. karşısındaki adama güvenmiyorken, hisleri basitleşiyordu. aşkı ona huzur vermiyor, ciğerlerini sökecek türden bir acı bağışlıyordu.

keşke ölseydim, diyordu sürekli kafasında. ölseydim de bu acıyı yaşamasaydım.

kendisinden verdiği onca zaman ve çaba nereye gidecekti şimdi? göklere mi karışacaktı? yoksa denizin dibini mi boylayacaktı? titreyen göz kapaklarını elleriyle kapattı ve daha fazla direnemedi. ağlamaya başladı. hıçkırıklarla. bir ilkokul çocuğunun okuldaki ilk gün annesi tarafından terk edildiği günü yaşıyormuş gibi bir çaresizlikle ve eziklikle. ağladı jungkook.

taehyung hiçbir şey diyemedi. dudakları titredi ve sessizce koltuğa sindi. jungkook'u ağlarken görmeye dayanamıyordu, gözlerini kaçırıp duvarı izlemeye çalıştı ancak duyduğu her hıçkırık onu da ağlamaya itiyordu. jungkook'un zarif ve güçsüz sesi hıçkırıklarıyla duvarları titretirken, eski zamanları düşündü taehyung.

bir zamanlar aşklarının ve mutluluklarının en güzel anlarına şahitlik eden evleri şimdi kopuşlarını izliyordu. biliyordu taehyung, jungkook kendisinden ayrılacak ve bir daha asla onu görmek istemeyecekti. bu sebeple uzun uzun öpüyordu kendisini son günlerde. vedayı hissetmişti. jungkook zaman içerisinde ayrılığa hazırlanmıştı.

yüreği sızladı. nefes alamadığını hissetti taehyung. onu asla hak etmediğini biliyordu, aşkına adam akıllı sahip çıkamadığını da. ama bir ümit becereceklerini düşünmüştü, jungkook'ta nasıl bir yara açtığını bilmeden. yine bencillik etmişti, aşkına kavuşmak uğruna onu nasıl bir enkaza çevirdiğini görmezden gelmişti.

hoş, görmezden gelmese de hiçbir şey düzelmezdi zaten. taehyung o güveni yıkmıştı, ağır ağır en güzel haliyle oluşturmaya çalıştıkları aşkını yerle bir etmişti.

tüketmişti güzel olan her şeyi. jungkook'un zaafı oluşu bile bunu engelleyememişti. onu ölüme kadar iten adama daha fazla ev olamamıştı jungkook.

"seni çok seviyorum." hıçkırıkların arasında koluyla gözyaşlarını silen jungkook kafasını kaldırıp da sağına döndü, sevgilisine baktı. taehyung dalgındı, bir elini başına yaslamış uzaklara bakıyordu. belki de nerede hata yaptığını düşünüyordu ya da jungkook'un kendisine anlattığı ilk düşü. ne kadar huzurluydular o düşte. imkânsızdı o zaman aşkları. yeşil çimenlerin üstünde bir aradaydılar ancak huzurlulardı.

neden gerçekleştiremediler o düşleri?

kendisini suçladı ve dudaklarını birbirine bastırdı. ağlamak istemiyordu, yapamazdı. daha ayrılık konuşması bile yapmamışlardı, kendisini toplayamazdı şimdi ağlamaya başlarsa. dayanamıyordu yüreği. jungkook'u bırakıp gittiği sabah sevdiği de böyle mi hissetmişti?

nefret etti kendisinden bir kez daha. bilinçli yaptığı hataların yol açtığı şeyler sevgilisini eritip bitirmişti, aptaldı.

"ben de seni seviyorum küçük bebeğim. hak etmesem de çok seviyorum, çok aşığım. inan bana çok da özleyeceğim." düşüncelerinden sıyrılan taehyung koltukta öne doğru ilerledi ve bir elini ağlamayı sürdüren sevgilisinin yanağına dayadı. gözyaşları avucunun içini ıslatmıştı. "beni hiç affetme, ben affedemeyeceğim çünkü. bizi yok ettiğim için, sana kıydığım için. güzel aşkımıza iyi bir ev sahipliği yapamadığım için...benim tek aşkım sensin. bana aşkı öğreten, huzuru diye birini kovaladığım tek insansın."

bu çok yanlış, bay jeon.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin