finale az kaldı gibi, medyayla veya fic için oluşturduğum playlistle eşlik edebilirsiniz bana. keyifli okumalar <3
•••
ıssız hissettiriyordu dalgaların ayarsızca kumlara çarpışı ve bir kısmını içerisine hapsedip geri çekilişi. yüz binlerce kum tanesinin arasından birkaç bin tanesi usulca dalgalarda boğuluyor, diğerlerinden kopuyordu.
taehyung okyanusu izlerken, kendi içinden parça parça kopup giden benliğini düşünüyordu. dalga jungkook muydu? neler kendisinden habersiz yol alıp, ona kaymıştı?
tükettiği ne vardı içinde bir köşede, bilmiyordu. her şey öylesine hızlı ve habersiz gelişmişti ki sorgulamaya vakti olmamıştı.
dizlerine yasladığı yüzünü fırsatı varmış gibi biraz daha gömdü bacaklarının üzerine. pantolonuna sığınmak istercesine sarıldı onlara. buzdan da soğuktu hava. evsizdi taehyung; sahipsiz, yalnız ve yorgundu. koca dünyada kimsesiz kalmış gibi bir ağırlık vardı yüreğinde. sığınacağı bir limanı yoktu, okyanusun derin sesi kendisine dert yanıyordu sanki. kulak asmadı, karanlığa baktı sakince.
gelecekti jungkook, geleceğim demişti. aylar sonra yüzünü görecek olmak, bedeninde tuhaf bir mide bulantısının varlığını göstermesine sebep oluyordu. karmaşık bir şeydi damarlarında gezinen. damağını kurutuyor, soğuktan tir tir titremesine rağmen ellerini terleten türdendi.
usulca bir elini yumuşak kumun üstünde gezdirdi, okşar gibi. kafasının dumanı kendisinden uzaklaşmaktan çok gittikçe artıyordu. yüreği zaten sesini duyuramıyorken taehyung'a, aklı işleri daha da zorlaştırıyordu. kurtulmak istiyordu bu acıdan fakat şimdilik önceliği gözlerini görmeyi arzuladığı adamı görmekti. özlemişti, bu lanet duygu onu mahvetmişti.
daha önce hiç böylesine dağılmamıştı taehyung. günleri karıştırmamış, insanlardan soyutlanmamış, yatağına hapsolmamıştı. lâkin jungkook adındaki on dokuz yaşındaki bu adam, hepsini bir bir yaşatmıştı kendisine. tamamen yabancı olduğu bu terk edilişle sandığından fazla kaybolmuştu. itiraf etmese de alışmıştı birlikteyken ona armağan ettiği tatlı anılara, hepsi birikmişti taehyung'un hatıralarında.
o üzgünken daha çok üzülüyor, jungkook'a çare olamadığı her an için kendisini suçluyordu. istemsizce sorumlu hissediyordu ona karşı. verdiği güzel, zarif aşka karşı kayıtsız kalmak yüreğini eziyordu. aşktan da uzak, pek güzel seviyordu jungkook onu çünkü. hassasiyetine sonuna kadar saygı duyuyor, rahat hissetmesi için her şeyi yapıyordu.
ama evet yapıyordu. eskiden yani. uzun zamandır uzaklardı, kopuklardı. taehyung silemiyordu jungkook'u. gözünde ve kalbinde çok farklı bir yere ait olmuştu birdenbire. aklı sürekli onda, gözü evreni ardından taşıyan gözlerini arıyordu. hoştu onunla sohbet etmek, yan yana oturmak ve dünyaya aynı pencereden bakmaya çalışmak.
düşünceleri, olgun fikirleri ve kalbini yumuşatan sözcükleriyle jungkook; taehyung'un hayatına şüphesiz dahil olmayı başarmıştı.
özenli bir dile sahipti. her aklından geçeni söylemiyordu, ölçüp tartıyordu. taehyung onun konuşmasını dinlemeyi bu yüzden seviyordu. konuşunca gerçekten mühim konuları konuşur ve kendisine mutlaka katkıda bulunurdu. o bir cevherdi, keşfetmek ise taehyung'a düşündüğünden fazla ilgi çekici gelmişti. her gün, her gece mesajını bekler olmuştu.
paylaştıkları anlara öylesine kıymet veriyordu ki, jungkook'u tanımak için can atar hale gelmişti. seviyordu. kesinlikle seviyordu o çocuğu. kalbi kaynıyordu yan yanayken ancak bu nasıl ve neden oluyordu kafası basmıyordu. çok cevapsız soru vardı ve jungkook gitti gideli bunların hepsi taehyung'u boğan bir ip yumağına dönmüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
bu çok yanlış, bay jeon.
Fanfic[tamamlandı.] jeon jungkook sevmeyi ve yaşamayı kim taehyung uğruna öğrenmişti. @wwtgww.