8

783 139 86
                                    


Nabzı deli gibi atıyordu. Hızla masasına geçti ve kendini koltuğuna bıraktı. Eli kalbinde sakinleşmek için hızla nefes alıp veriyordu ama pek bir faydası olmuyordu. Az önce yaşadıklarını sindiremiyordu.

"İç şunu," diyen Hale'nin sesiyle uzattığı suyu aldı. Ne ara yanına gelmişti fark etmemişti bile. Elleri titrerken suyun kapağını açtı ve birkaç yudum içti. Sonra tekrar kapatarak masanın üzerine bıraktı.

"Teşekkür ederim."

"İyi misin diye sormaya korkuyorum ama iyi misin?"

"Değilim," dedi ve yönünü bilgisayarına çevirdi. Hale de onun daha fazla konuşmayacağını anlamış olacak ki yanından uzaklaştı. Onu terslemek istemiyordu ama şu an konuşacak kadar kendini iyi hissetmiyordu. Zaten bu konu hakkında mümkünse kimseyle konuşmak istemiyordu. Kendi içinde bile sindiremediği şeyleri başka birine anlatmak ona gereksiz geliyordu.

İki saate yakın daha çalıştıktan sonra öğle yemeği için Hale ile yemekhaneye gittiler. Canı hiçbir şey istemiyordu ama kaç gündür doğru düzgün hiçbir şey yememişti. Bir şeyler yemek zorundaydı. Sıraya girip yemeklerini aldılar ve boş bir masaya geçtiler. Birkaç lokma yemişti ki karşısında gördüğü manzara ile istemsizce öylece bakakaldı. Umut ve Bihter yan yanaydı. Yemeklerini alıp onlardan uzakta bir masaya geçmişlerdi ve gayet keyifli duruyorlardı. Yanlarına Savaş ve Eray da katılmıştı. Hepsi Bihter ile ilgileniyor, sohbet ediyordu buradan bile belli oluyordu. Bihter'in kahkahaları tüm yemekhaneyi doldurmuştu. İçinde oluşan kıskançlığa engel olamadı. Neden Bihterdi? Neden o değildi? Üç tane adamın ilgisi yoğun bir şekilde ondaydı.

"Biz hiçbir zaman Bihter gibi olamayacağız," diyen Hale düşüncelerine tercüman olmuştu.

"Onun gibi olma isteğim yok."

"Bırak Gamze ya... Kadın güzel ve başarılı. Güzelliğiyle herkesi büyülüyor ama aynı zaman da başarısı ve zekası herkesin takdirini almış durumda."

Öfkelenmesine engel olamadı. "Bize ne? Onun başarısından ya da güzelliğinden bize ne?"

"Onu kıskanıyorsun."

Kıskanıyordu. Şu an bunu daha iyi anlıyordu. Onu bir kadın olarak kıskanıyordu.

"Saçmalıyorsun."

"Sen bana yalan söylemeye devam et... Kendini de kandırabiliyor musun bari?"

"Beni senle yemeğe geldiğime pişman etmek zorunda mısın?"

"Neden bunu yapıyorsun bana?" diye sordu Hale öfkeyle.

"Ne yapıyorum?"

"İnsanlar seni eziyor, tersliyor diye sende bana aynısını yapmaya çalışıyorsun. Benim derdim seni kötü duruma sokmak değil, sana destek olmaya çalışıyorum..."

Gamze bir anda öylece durdu. Bakışlarını o masadan ayırıp karşısındaki kadına çevirdi. Onun gerçekten üzgün bir halde ona baktığını görünce kalbi pişmanlıkla sızladı. Ona kötü davranıyordu.

"Özür dilerim ben... İyi değilim bu aralar."

"Farkındayım ama her zaman yanındayım ben senin ve inan derdim senin açığını ya da zayıflığını aramak değil... Ne zaman istersen yanındayım..."

Gamze sadece gülümsemekle yetindi. Tabağındaki yemekleri öylesine karıştırırken bir an aklı Eylül'e gitti. Düğün gecesinden beri doğru düzgün konuşmamışlardı bile. Ona gönül koymak istemiyordu ama buna engel de olamıyordu. Onun Barış ile ilişkisinin her aşamasında yanında olmuş ona destek olmuştu. Hoş kızın da bir şeyden haberi yoktu. Yaşadığı şeyleri bilseydi destek olurdu. Ama artık desteklik bir durumu kalmamıştı. Bu konuyu sonsuza dek kapatmıştı.

Ateşle DansHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin