"Her zaman şimdide yaşamayı başarabilirsen mutlu bir insan olursun"(Paulo Coelho-Simyacı)
Kara Barbar'ın arabasından indiğinde paramparça olan ellerine baktı. Sonra başını kaldırıp onu bahçede bekleyen Gülayşe ve Mercanı izledi. Diğerleri de bahçedeydi ama Kara Nazmiye ve Hacer halanın onu beklemediğinden hiç olmadığı kadar emindi. Gülayşe koşarak Kara'ya doğru gelmiş kollarını boynuna sarmıştı. Karşı tarafta hiçbir karşılık beklemiyordu tabii ki. Yoldayken Zıpkınla konuşmuştu, Karanın ne kadar darmadağın olduğuna hakimdi.
Sonra gözleri arabadan inen Hüma'ya doğru çevrildi. Annesini izlediğini gördü. Ama garip bir şeyler vardı. Hüma annesine eskisi gibi bakmıyordu. Gözünde anlayamadığı bir ifade vardı. Ya da hiçbir ifade yoktu , bilemiyordu. Ona doğru yürüdü omuzlarından tutarak gözlerinin buluşmasını sağladı-"Hüma"-sarıldı sıkıca-"İyi misin?"
"İyiyim Lara...iyiyim"
"Annem, yine bu adam seni nereye götürdü? Seni tehlikey-"
"Kes sesini"-Hümanın Gülayşeden ayrılıp annesine doğru körelttiği bakışıyla herkes şaşkınca onlara doğru dönmüştü.
"Annecim"-Nazmiye gülmüştü. Ama bu gülüş şaşkınlığı da gizliyordu içinde-"Sen benimle nasıl konuşuyorsun?"
"Hakettiğin gibi konuşuyorum"-üzerinde olan bakışları umursamadan öne doğru yürüdü-"Korkunçsun"-dedi sesi titreyerek-"Korkunçsun ve.."-gözündeki yaşları saklamak için bakışını sol tarafa çevirmiş gözleri Kara'yla buluşmuştu. Bakışları masumlaştı aniden. Küçük bir çocuk gibi sesli bir şekilde ağlamak istedi. Ama yapamazdı. Annesinden hesap sormak zorundaydı.
"Hüma!"-Nazmiye sesini ciddileştirmiş aynı küçükken yaptığı gibi şimdi de Hümanın sesini bu ses tonuyla bastırmaya çalışmıştı. Hiçbir zaman onu gerçekten sevmemişti. Hüma onun için Eyüpoğlu porselenin kapılarını açmak için bir anahtar gibiydi. Ona en güzel kıyafetleri alır, en gösterişli mücevherleri takardı ama asla sevgisini vermezdi. Hüma bu yüzden sevgiyi sürekli ama sürekli aramak zorunda kalmıştı. Kendi elleriyle kazıyarak, zor günleri geçmenin verdiği buruklukla sonunda aradığı o sevgiyi bulmayı başarmıştı. Belki de biraz annesi sayesinde mümkün olmuştu bu.
"Senden nefret ediyorum bile diyemiyorum biliyor musun? Nefretimi bile haketmiyorsun sen"
"Pardon ne yapmışım ben?"-Nazmiye ellerini önünde birleştirerek kaşlarını kaldırdı
"Sen.."-duraksadı-"Sen yıllardır yaşadığın evi yakacak kadar nasıl kalbini karartmış olabilirsin ya? Bunu nasıl yapabilirsin?"- ister istemez sesini yükseltmiş Hacer hala ve Gülayşenin şaşırmasına sebep olmuştu. Hacer hala yanında duran Emineye tutundu yavaşca bu söylenenler ayakta durmasını güçleştirmişti-"Hiç düşünmedin mi? Bu evde bir zamanlar beraber masaya oturduğum insanlar var demedin mi? Ya sen.."
"Hüma yeter! Beni neyle suçladığını sanıyorsun sen? Ben senin incinmeni göze alabilir miyim?"-Nazmiyenim konuşması biter bitmez Hüma gözünden akan yaşlarla birlikte gülüyordu. Onu tanımayan birileri kenardan izlese delirdiğini düşünürdü. Belki de delirmişti. Gerçekler bazen insana bunu yapabilirdi.
"Senden etimle kemiğimle nefret ediyorum"-dedi gülmesini durdurarak-"Senden çocukluğumun acıları kadar boyutsuz ve ölçüsüz nefret ediyorum..."-durdu biraz etrafına baktı-"Anne"-dedi ve bu bir şekilde canını acıtmıştı-"Keşke babam yerine sen ölseydin"
"Hüma"-Kara nefesi kesiliyormuş gibi hissediyordu. Karşısındaki bu çaresiz bedeni daha fazla yanlış ve pişman olacağı cümle kurmadan bu cehennemin içinden çekip çıkarmak istiyordu-"Hadi gidelim buradan"-arkasında durarak kolundan tutdu Hümanın ama Hüma buna aldırmamıştı.
![](https://img.wattpad.com/cover/358382927-288-k793628.jpg)