çökertmişler ıssıza.

402 25 110
                                    

cem karaca • bu son olsun

1978'in sonlarında sıcak bir geceydi. ayaklarını küçük salonunun ortasındaki sehpaya uzatmış, parmakları arasına bir sigara kıstırmış bugün bizzat içinde olduğu bir olayı anlatan radyoyu dinliyordu.

"istanbul üniversitesi'nde bombalı saldırı! sağ ve sol görüşlü öğrencilerin arasında çıkan çatışmada çatışma alanına kimliği belirsiz şahıslar tarafından atılan bomba, can aldı! 28 kişinin ağır 17 kişinin hafif yaralandığı saldırıda 15 can kaybı..."

daha fazla dinlemek istemediği için uzanıp kapattı radyoyu. keşke hayatını da böyle tek bir hareketle kapatabilseydi. bugün son anda kurtulmuştu patlamanın ortasında kalmaktan. üç saniye daha geç çekseydi arkadaşı onu geriye belki de cenaze töreni düzenleniyordu şimdi.

sık sık ölümü hatırlardı. hatırlamaması imkansızdı zaten. azraille devamlı denk düşüyordu. her ölümlü gibi bir gün ölecekti zaten. bunun inandığı yolda olmasını yeğlerdi.

evi saran sessizlik huzursuz etti onu. ayaklarını sehpadan indirip usulca salonun bir köşesine koyduğu plak çalara yöneldi. yanında küçük bir kutuda babasının plakları vardı. ankara'ya giderken yolda çok değerli plaklarının başına bir şey gelmesini istemediği için nevzat'a bırakmıştı. eğilip plakları karıştırdı. cem karaca plağını alıp dikkatlice çıkardı kutudan. yuvarlak plağı şöyle bir çevirip koydu plak çaların üzerine. iğneyi ise plağın üzerine oturtup geri çekildi. işaret ve orta parmağının arasına kıstırdığı, filtreye dayanmak üzere olan sigarasından son bir nefes çekip sehpanın üzerindeki küllüğe bastırdı. evde bu son olsun'un melodisi dolanırken mutfağa geçip buzdolabından bir bira çıkardı. bekar hayatı yaşamaya başladığından beri daha bir düzensizleşmişti yaşantısı. gündüz okula gidip eylemlere katılıyor, okuldan sonra çoğunlukla mahalledeki arkadaşları ile toplandıkları yere gidip eylem planlıyor, pankart hazırlıyor, akşam eve geldiğinde akşam yemeğini bir iki bira ile geçiştiriyor ve geceleri duvarlara afiş yapıştırmak ya da yazı yazmak için yine sokaklara dökülüyordu.

şikayetçi değildi bu durumdan. daha iyi bir ülkede daha iyi bir hayat yaşamak için değerdi.

birasıyla birlikte tekrar yerleşti koltuğuna. büyük bir yudum aldı. yeni bir sigara çıkardı paketinden. kibriti yaktığı sırada kırılacakmış gibi çalan kapı yüzünden sallayarak geri söndürdü. sigarasını kulağının arkasına kıstırdı, plak çalarda çalan şarkıyı kıstı ve kapıyı açtı. üç arkadaşı kapıda, nefes nefeselerdi. nevzat kapıyı açar açmaz içeri girip kapıyı kapattılar. bir tanesi içeriye geçip yanan ışıkları kapattı. muhtemelen polislerden kaçıyorlardı. nevzat alışkındı.

"ne oluyor?" diye sordu fısıldayarak.

"polisler baskın yaptı. pankart hazırlıyorduk. birisi eylem hazırlığında okduğumuzu ihbar etmiş, çil yavrusu gibi dağıldık hepimiz. birkaçımızı tutukladılar." kıvırcık saçlı esmer oğlanın bir nefeste söylediklerinden sonra kapının önünde dikilmeyi bırakıp salona geçtiler ışıkları açmadan. diken üstünde parkaları ve ayakkabılarını çıkarmadan oturdular.

"ihbar eden bizden birisi mi yoksa sağcılardan mı?"

"bilmiyoruz. umarım bizden değildir."

oflayarak arkasına yaslandı nevzat. kulağının arkasına kıstırdığı sigarayı alıp dudaklarına koydu ve yaktı. paketi çıkartıp arkadaşlarına uzattı. kibrit kutusunun içinden bir kibrit aldı, yaktı ve sehpaya bıraktı. odadaki dört kişinin aynı anda yaktığı sigara yüzünden küçük salonda bir anda dumanlardan bir bulut oluştu.

"kimler vardı?" diye sordu. yanında oturan arkadaşı cevapladı sorusunu.

"bizim haricimizde seçil, zeynep, hakan, salih, mustafa vardı. zeynep ve salih yakalandılar. kalanlar olarak biz kaçtık."

resimdeki gözyaşları , bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin