cem karaca • sevda kuşun kanadında
insan eksiktir.* diyordu yaşar kemal.
her insan gibi nevzat'ta eksikti. mezarın üzerine dikilmiş tahtalardaki isimlere gözlerini dikmişken ölümün kaçınılmazlığını düşünüyordu. iki fidan daha kırılıp toprağa karışmıştı dava uğruna. faşizmin, oligarşinin karşısında durmaya çalışırlarken üzerlerine basılıp geçilmişlerdi. bir kez daha yanmıştı yürekleri. biraz daha harlanmıştı içlerindeki dava ateşi. elbet hesaplaşacaklardı. dökülen her damla kanın hesabını soracakları gün elbet gelecekti.
en ön safta yerini almıştı yeşil parkasıyla. iki elinde birer atkı, arkadaşlarının atkıları, mezar başında ağlayan annelere hüzünle bakıyordu. yalnızca onun değil, arkasında sıralanmış tüm yoldaşlarının yüreğine düşmüştü ateş. maraş'ta ölenleri anmaya hazırlanırken iki kayıp vermek korkunçtu.
toplandıkları yeri polisler basmıştı. kaçmaya çalışırlarken silahlar patlamış, iki arkadaşları polis kurşunu ile can vermişlerdi. izinsiz toplantı düzenlemek ayrıca eylem hazırlığında olmaları ve ülkedeki sıkıyönetim sebebiyle, yasal yollardan haklarını da arayamamışlardı.
birkaç adımla yanaştı mezarlara. elindeki turuncu ve yeşil atkıları mezarların başına bıraktı. kaldırdı sol yumruğunu havaya, şu sözler döküldü dudaklarından;
"düşmesin bizimle yola:
evinde ağlayanların göz yaşlarını
boynunda ağır bir zincir gibi taşıyanlar!
bıraksın peşimizi kendi yüreğinin kabuğunda yaşayanlar!
...
ölenler, dövüşerek öldüler;
güneşe gömüldüler.
vaktimiz yok onların matemini tutmaya!akın var, güneşe akın!
güneşi zaptedeğiz
güneşin zaptı yakın!"arkasındaki arkadaşları şiirin son dizesini tekrar ederken nevzat mezar başında perişan olmuş annelere baktı. elini havaya kaldırıp arkadaşlarına susmalarını işaret etti. sustular.
hasan ve serhat. mezarların üzerindeki isimlerdi. babaları, annelerine göre daha sakin, daha dik durmaya çalışıyorlardı. nevzat onların da dayanacak gücünün kalmadığının farkındaydı. hanımlarının başında, onlara destek olmaya çalışan adamlara yaklaştı.
"yakup amca, istersen biz eşlik edelim sizlere. helak oldunuz burada. evinize kadar gelelim."
ağarmış saçları üzerine kondurduğu kasketin altında, yüzünde acı bir ifadeyle nevzat'a döndü adam. gözlerinin çevresi kırışmış, feri gitmişti. bıyıkları tütünden sararmıştı. birkaç saniye baktı oğlunun yoldaşına. sonra kendisine çekip sarıldı. neye uğradığını şaşırdı nevzat. cenaze töreninin başından beri gözünden tek damla yaş düşürmemiş adam, şimdi nevzat'a sarılmış içli içli ağlıyordu. derin bir nefes aldı nevzat. nefretle doldu içi. kendisinden yaşça büyük adamın sırtını sıvazladı.
nevzat, adama ağlama diyemedi. nasıl ağlamazdı ki? bir tanecik oğlu vardı, onu da toprağa vermişti. nasıl ağlamazdı? tek bir teselli cümlesi dahi kuramadı.
🧣
başı ellerinin arasında, boynunda ölen iki arkadaşının ağırlığıyla eziliyordu nevzat. biliyordu içlerinde hain olduğunu. neden daha fazla düşmemişti ki bu konunun üzerine? alper haklıydı işte. neden inanmamıştı ki? hissettiği pişmanlığın bir tarifi yoktu. günlerdir uykusuzdu. düşünmekten aklını kaybedecekti sanki. gözlerini ovuşturdu. oturduğu kahverengi koltuk batıyordu sanki. kendi sorunlarına çok odaklanıp davasını ihmal mi etmişti?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
resimdeki gözyaşları , bxb
Fanficson vapura yetişmek için yanından aceleci adımlarla geçen insanların aksine oldukça yavaş ilerliyordu. elinde can yücel'in bir şiir kitabı, sırtında yeşil parkası, boynuna astığı kırmızı atkısı ve ayağındaki postallarıyla onun devrimci bir genç oldu...