her gün bin ölür oldum.

264 22 91
                                    

cem karaca • muhtar

kan, ter içinde nefes nefese açtı gözlerini karanlık geceye. gördüğü rüya, hatta kabus, zihninin en derinlerine kadar indi. uzanıp başucundaki lambayı açtı. sarı, loş ışık geniş odasını az da olsa aydınlattı. elini göğsünün üzerine koyup kalp atışlarını hissetti.
alnında boncuk boncuk terler birikmişti. ensesinden sırtına ter damlası süzüldü. alper üzerinden battaniyesini atıp ayaklarını yataktan aşağı sarkıttı. çıplak ayaklarının soğuk zemine basmasıyla irkildi.

doğruca odasından çıkıp mutfağa ilerledi. içi yanmış gibi bir bardak soğuk suyu tek seferde bitirdi. kulağında yankılanan çığlıkla nefesi kesildi. rüyasından parça parça kesitler zihninde dolandı. bardağını bırakıp tezgaha yaslandı. derin derin nefesler almaya çalıştıysa da göğsündeki daralma hissini atlatamadı. bir eli tezgaha yaslı, diğeriyle gözlerini ovuşturdu.

bu sırada karanlık mutfağın ışığı açıldı. babası kapıda belirdi.

"alper?"

oğlunun halini görünce telaşlanan adam hızla yanına geldi.

"iyi misin oğlum?" diye sordu. başını salladı alper.

"bir şey mi oldu? rüya falan mı gördün?"

"hı hı."

babasının kendisini yönlendirmesiyle içeriye, salona geçtiler. bordo koltuğa yan yana oturdular. salonun ortasındaki sehpada adnan bey'e ait birkaç belge ve bir telefon defteri vardı.

"selim'i aradım. ilk uçakla geliyorlar. birde birkaç tanıdıkla konuştum nevzat'ı çıkarabilmek için."

hiçbir tepki vermedi alper. nevzat'ın ismi kulaklarında yankılandı. peşinden de acı bir çığlık. irkildi.

"ben yatayım artık baba." dedi oturduğu yerden kalkmaya yeltenerek. adnan bey omzuna elini koyup oturttu oğlunu.

"sizin yaşlarınızda selim ve ben de böyleydik. kedi köpek gibi," zaten bildiği şeyleri tekrar tekrar dinleyeceğini anlayan alper arkasına yaslandı. "ama sonra ne oldu biliyor musun oğlum? büyüdük. bu kavgaların hepsi saçmalıktan ibaretti. önemli olan fiziksel savaş değil, düşünce savaşı. ben seni böyle yetiştirdiğimi düşünüyordum."

adam cümlesini hayal kırıklığıyla bitirince alper yüreğinin arkasında bir sızı hissetti. çoğu zaman yumruklarını kullanmazdı solcularla karşı karşıya gelince. genelde yıkıcı değil de yapıcı olmaya çalışırdı. elinden geldiğince kaçınırdı kavgadan. evet, keşke sataşmasaydı nevzat'a. bunun pişmanlığını yaşıyordu ama onun da kendi sebepleri vardı. içini yakıp yıkan, onu küle çeviren sebepleri.

mahcubiyetle son kez baktı babasının yüzüne ve oturduğu yerden kalkıp sessizce odasına geçti.
yatağına yatıp bir kez daha uyumaya cesaret edemedi.
odasındaki pencerenin önüne koyduğu koltuğa oturup bir bacağını diğerinin üzerine attı. bir sigara yaktı ve güneşin doğuşunu izlerken nevzat'ı düşündü.

🧣

alper uykusunu alamamanın da etkisiyle esneyerek çıktı odadan. oturduğu koltukta uyuyakaldığından sırtında inanılmaz bir ağrı vardı. mutfaktan gelen seslere doğru ilerledi. annesi ve kız kardeşi masayı kuruyorlardı. onun geldiğini duyunca gülümseyerek baktı münevver hanım.

"günaydın." dedi. peşinden de kardeşi konuştu. "günaydın abi."

kardeşinin yanağından makas aldı. "günaydın fıstığım." normalde kahvaltılarını mutfakta, küçük masada yapmalarına rağmen bu sabah salonda hazırlanan büyük masaya takıldı gözleri.

resimdeki gözyaşları , bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin