cem karaca • kavga
zaman denilen kavram ilginçti. canlı ya da cansız fark etmeksizin önüne çıkanları kendisine katarak durmadan ilerleyen bu mefhumu bazen durdurmak, bazen yavaşlatmak ve bazen de hızlandırmak isterdi insanoğlu. sevdiği adamın kolları arasında uyanan nevzat tam şu anda zamanı durdurmak istiyordu.
aylar sonra düzgünce ve huzurla uyuyabildiği tek gecesi olabilirdi. tek kişilik yatağa sığmadıkları için alper yatmış ve üzerine solcuyu çıkartmıştı. başı, sevdiğinin göğsünde, ülkücünün büyük elleri sırtında ve güçlü kollar bedenini sıkı sıkı sarmış vaziyette uyanır uyanmaz kulaklarına çalınan ilk şey uzun olanın kalp atışları olunca güne güzel başlamamak da imkansız gibiydi.
başını yasladığı yerden kaldırıp alper'in kusursuz yüzüne daha yakından bakma fırsatı buldu. daha kesmemişti sakallarını. başı, hafif sola kaymış, gece nevzat'ın boynuna eziyet eden biçimli dudakları aralanmıştı. kara gözlerini örtmüştü göz kapakları ve gür kirpikleri uyandığını belli edercesine kıpırdamıştı şimdi. yine de gözlerini açmadı. sıkı sıkı kollarını sardığı küçük beden, eğer gözlerini açarsa kaybolacak gibi geliyordu. yıllardır hayalini kurduğu tablonun yaşanıyor olmasına inanamıyordu.
sola düşmüş başını sağa çevirdi ve açtı gözlerini. karşısında onu izleyen bir çift kehribarı görünce heyecandan tir tir tiremeye başladı bedeni. istemsizce gülümsedi. zaten kahkahalar atası vardı. bir aptal gibi her şeye sırıtmak ve deli gibi gülme isteğini bastırmaya çalışsa da nevzat'a otuz iki dişini göstererek bir gülümseme sunmaktan alıkoyamadı kendisini.
"günaydın." dedi yaşantısı boyunca duyduğu en güzel ses. "günaydın." diye yanıtladı esmeri. hâlâ çekmemişti ellerini solcunun belinden. sanki kendisine yapıştırmak ister gibiydi. belki mantıklı olabilirdi. çünkü ne kadar yakınında olursa olsun yetmiyordu. onu alıp içine sokmak, göğüs kafesinin içinde bir kuş gibi saklamak istiyordu. kehribarlarına kimseler bakmasın, kimseler görmesin esmer tenini, sesini ondan başkası duymasın... eğer yapabilse, hiç düşünmeden yapardı.
uzanıp ülkücünün dudaklarına küçücük bir öpücük bıraktı ve hemen geri çekildi solcu. ardından da her ne kadar rahat olsa da yattığı yerden kalkmaya çalıştı çünkü içeri birisinin girmesi halinde her şey çok yanlış anlaşılabilirdi. altındaki bedenden ayrılmaya çalışınca belini sarmış kollar sıkılaştı ve alper'den huysuz bir mırıltı yükseldi.
"babanlar uyanabilir." diye fısıldadı. ülkücü, gözlerini yeniden kapatıp birkaç saniye bekledi ve istemeye istemeye gevşetti kollarını. nevzat yavaşça kalktı ve hala istifini bozmadan yatmaya devam eden alper'e baktı. "kalksana alper." omzundan dürttü ülkücüyü. sadece kendisine göz ucuyla bakıp yatmaya devam eden adama güldü. üzerindeki çizgili pijamalardan kurtulmak için kıyafetlerini aradı gözleri küçük odada. çalışma masasının yanında duran sandalyenin üzerine yığılmışlardı. alper'in kıyafetleri ve kendi kıyafetleri arasından kazağını ve pantolonunu seçtiğinde üstündeki pijamanın düğmelerini açtı ve çıkardı üzerinden. bu sırada az önce kendisini takmadan uyumaya dönmüş alper'in gözleri kocaman açılmıştı. gülerek yanına yanaştı nevzat.
"ulan alper hiçbir fırsatı da kaçırma anasını s-
"hassiktir." ülkücünün fısıltıyla ettiği ve panikle yerinden doğrulduğu küfürün ardından afalladı nevzat.
"ne?"
aceleyle üzerindeki yorganı atıp ayağa kalktı ve gözleri nevzat'ın boynuna ilişti. parmakları fark ettiği morluğun iki yanına yerleşirken emin olmak için dikkatle baktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
resimdeki gözyaşları , bxb
Fanficson vapura yetişmek için yanından aceleci adımlarla geçen insanların aksine oldukça yavaş ilerliyordu. elinde can yücel'in bir şiir kitabı, sırtında yeşil parkası, boynuna astığı kırmızı atkısı ve ayağındaki postallarıyla onun devrimci bir genç oldu...