2. Bölüm/Geçmişin İzi

401 30 4
                                    

Bölüm Şarkısı
Sufle - Mücevher

Nevra Yorulmaz

Geceydi, gözlerimin ardındaki karanlıktan anlayabiliyorum ama takır takır sesler duyuyordum.

Akasya mıydı acaba?

Annemin dizinden kalkıp gözlerimi ovuşturdum, ayılmaya çalışırken etrafa bakındım. Akasya yoktu. Akasya'yı görememek sesin ondan geldiğini doğrular gibiydi.

Koltukta, ağlaştığımız pozisyonda uyuyakalmıştık. Anneme dönünce yüzüm buruştu. Çok rahatsız bir pozisyondu.

Onu yavaşça kaydırarak yatırdım, salonda hep bulunan yastığı özenle başının altına yerleştirdim ve sinema gecelerimizin vazgeçilmezi kalın battaniyeyi üstünü sıkı sıkı örttüm. Yanları da sıkıştırarak annemi sardım iyice. Annem uykunun etkisinde rahatlama sesleri çıkarınca güldüm. Hep arkamızda hep yanımızdaydı, babamın aksine ne elini kaldırmış ne bağırmıştı bize. Cezaları bile sevgi doluydu.

Yanına diz çöküp saçlarını okşadım.

Lise mezuniyetimizde Akasya ile zil zurna sarhoş olup 17 olduğumuz için karakolluk olduğumuzda bile bağırmamıştı. Yediğim azardan başımın koptuğunu hatırlıyordum. Sonunda gelip beni öpmesini de.

Annemi çok severdim, bizim için neler yaptığını gördükçe onu kollarıma alıp bağrıma basasım, içime sokasım gelirdi. Şiddet uygulayan sevgisiz bir kocanın elinde mahvolan hayatına rağmen en çok bizim için savaşmış ve kazanmıştı.

Kendine ve kadınlığına laf gelmesine bile susan annem bizi ilkokula yazdırmayan babama öyle bir kafa tutmuştu ki hala gözlerimin önüne gelirdi şimşek şimşek elaları. Babam bize el kaldırdıysa önümüze geçer bize gelecek en ufak zararı bertaraf ederdi.

Sonra ise o evi babamın evine yıkmak için elinden gelen her şeyi yapmıştı. Beni, bizi sevgisiz bir ailede büyütmemek için her şeyi yapmıştı.

Hem anne hem baba olmuştu.

Yine de hep kendini yetersiz, eksik hissederdi, bizi babasız büyütmenin ağırlığını ve beni böyle bir hayata soktuğu için hissediği mahçupluğunu hep omuzlarında taşırdı. Sanki vücudu omzundaki manevi yükleri hissederdi, hafif kamburdu annem. Bel fıtığı da vardı. Çok çalışmıştı iki tane çocuk okutabilmek için.

Parmaklarımın arasındaki beyazların düştüğü narin saçlarını boyayarak yaşlılığını kapatsa da yüzündeki her kırışıklık geçmişin iziydi. Annem yaşlanıyordu.

Koca bir ömür tüketmişti benim annem. Çok yorulmuştu. Çok yaşlanmıştı, yaşı yine gençti ama yaşlanmıştı işte.

Bu beni korkuturdu. Annemsiz bir hayat.

Annem mutlu olmayı hak ediyordu.

Önce saçlarını sonra yanaklarını öptüm nazikçe. Hisseder gibi "Hımm..." sesleri çıkardı, tebessümle battaniyenin altına sindi.

İç çekerek ayaklandım, dubleks dairenin merdivenlerine ilerledim.

Ses yukarıdan geliyordu.

Emin olmak için merdivenlere ilerlerken mutfağa da bakmıştım, boştu.

Salon, mutfak ve yazlarımızın vazgeçilmezi bahçeyle bitişik etrafı kapalı teras ilk kattaydı.

İkinci katta annemin, Akasya'nın ve benim odalarımız vardı. En başta kardeşimle benim odamda sadece yatak bulunuyordu. Odalarımıza kıyafeti koyacak yer bulamama problemleri yaşanınca dolap koymuştuk. Evdeki en büyük oda zaten annemindi, bunu ısrarlarla biz anneme kabul ettirmiştik. Bizim zaten evimiz, aynı büyüklükte odalarımız vardı. Bu odalar beraber kaldığımız günlere, misafir geldiği zamanlara mahsustu

NevraHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin