Hoşuna gidiyordu.
Göz ardı edilemeyecek kadar hoşuna gidiyordu.
"Eh, altımdayken güzel görünüyordun. Kimsenin altında o kadar güzel görünemezsin."
Ama ne hoşuna gidiyordu?
Uzun bir süre karşısındaki yeşil saçlı gençten bir cevap gelmedi. Çok mu ağır konuşmuştu ki? Bunu kaldırabileceğini düşünmüştü.
Dediklerini kafasında tartmaya başladığında ise Izuku'nun neden böyle davrandığını anlamıştı.
Bazen sözcükler düşünülmeden, anlık bir heyecan, aşk, üzüntü veya acıyla söylenirdi. Bunlar gerçek düşüncelerdi. Ve gerçekler her zaman can acıtırdı. Ya da insanı mutluluğa iterdi.
Farkına vardığında utanırdı, ağlardı, kızardı kendine insan.
Bizimkisi sadece gülümsemekle yetindi.
Başını döndüren şey, sadece tepedeki alev alan güneş değildi.
Bunu anladığında kalbinden bir yer kopmuştu sanki, bir parça eksilmişti.
Büyük bir parçaydı sanki.
Düşmüştü yere.
Yeşil saçlı gencin önüne.
Izuku kızaran yanaklarıyla birkaç geri adım attı ve son adımında Katsuki'ye kaçamak bir bakış fırlattı.
Sonunda gözleri tekrar buluştuğunda, yemyeşil ormanlar alevlerden kaçıyordu.
Yağmur yağıyordu.
Hayır, cidden yağmur yağmaya başlamıştı.
Gözler tekrar birbirinden ayrıldı.
İkiside saçlarına düşen yağmur tanelerini hissettiklerinde Izuku rahatlamış göründü.
Katsuki ise dişlerini sıkarak geri adım attı, okulun tentesine sığındı.
Zümrüt gözlü çocuğun dudakları kıvrılmış gibi oldu ya da sadece Sarışına öyle geldi, gözünü açıp kapayıncaya kadar Izuku ona arkasını dönmüş, lise kapısından çıkıyordu.
Doğru ya, Izuku yağmura bayılırdı. Yağmuru bir kaçış olarak görürdü. Ne zaman yağmur yağsa kendini dışarı atar, o yağmur damlaları tenine değdikçe rahatlar, bir de kulaklıkları kulağındaysa şarkılara gömülür, sokak sokak gezerdi. Yağmur onun için huzurdu.Ağlardı. Bağırırdı. Sonuçta kimse onu görmezdi. Ya da o öyle sanırdı.
Islanmayı severdi. Yağmur damlaları ona değdikçe o daha da temiz hissederdi. Islak saçlarını hiç kurulamaz hasta olurdu. Yine de yağmuru dört gözle beklerdi bazen.
Katsuki ise yağmurdan nefret ederdi. Yağmuru bir felaket olarak görürdü. Ne zaman yağmur yağsa eve kapanır, pencereleri perdeleri kapatır, güneşin ortaya çıkmasını beklerdi. Dışarı çıkması gerektiğinde yağmurluğunu, şemsiyesini alır, temkinli davranarak bir yağmur tanesinin bile ona değmesini engellerdi.
Yağmur onu hep hüzne iterdi. Ayrıca ıslanmaktan nefret ederdi. Ne yani, bir de kurulanmakla mı uğraşacaktı? Bizimkisi Mart ayı kedisi gibi, oturur yağmuru izler, kızgınlığın geçmesini beklerdi.
Yağmur neden yağıyordu ki şimdi?
"Sikeyim...yağacak zamanı buldu zaten." diye söylenerek dağılan okul topluluğunun içine girdi. Okul bitmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Still rivals? [SEKE.]
Aléatoire"Birbirimizi becerelim, sonuna kadar dayanan kazanır. Kabul?" "N-ne..?" "Hmm..çok mu ağır geldi sana, 'Deku-kun'?" "..Kabul." *Rival: Rakipler.*