Kimsesizliğin adıdır yalnızlık...
YAZARIN ANLATIMIYLA
Hayat mıydı eşitsizlik uğruna boyun eğen, yoksa insan mıydı adalet dergâhında sorgulanan. Dünya hayatı dipsiz bir kuyudur. Nerden baktığına bağlıdır. Hayatı sana zindan edense etiyle tırnağıyla yalnızca insandır. Ünlü bir şairin dediği gibiydi tam şuan.
"Ben hiç bir şeyden korkmadım insan denilen varlıktan korktuğum kadar."
Dünya hayatı bizler için yazılmış bir senaryo dur. Biz bize verilen senaryoyu oynarız oyunumuz bittiğinde ise sahneden çekiliriz.
3 Ay sonra.
Aradan 90 gün tamı tamına 3 ay geçmişti. Uzun süredir yoğum bakımda yaşam mücadelesi veren Dilruba, nihayet ki geçtiğimiz hafta kendine gelmiş uyanmıştı. Doktorlar yaşayacağına pek olanak vermiş olmasa da yaşam savaşı vermiş ve hayatta kalmayı başarmıştı. Gözlerini açtığı gibi bebeğinin durumunu sormuştu. Demirhan dan yediği öldürücü darbeleri düşününce bebeğini kaybettiğini düşünmüştü. Oysa bütün yaşananlara rağmen hatta 3 ay komada kalmasına rağmen bebeği ölmemiş annesine sıkıca sarılmıştı. Bunu duyunca içten içe sevinmiş Allah'a şükretmişti. Başta istemediği bebeği şimdilerde varlığına sığındığı tek gerçeği olmuştu.
...
Her zaman ki gibi cam kenarına geçmiş, masmavi gökyüzünü izliyordu. Sol elini karnına götürüp bebeğini seviyordu. 5 aylık olan bebeği epey büyümüştü. Büyümüş karnını okşuyor du zaman geçtikçe ona daha çok bağlanıyor du. Varlığına şükrediyordu. Biraz sonra kapı tıklama sesini duymuş gir komutuyla seslenmişti kapıda duran uzun boylu çekik gözlü polise. Bir iki adım atıp içeri girmişti. Cam kenarında oturan Dilruba'yı izlemeye başladı. Saçı başı dağılmış, zayıflamaktan bir avuç kalmıştı. Gözleri çukurlaşmıştı. Üstünde hala hastane önlüğü vardı. Dilruba'nın bu haline üzülmüştü. Aylardır nöbet tutmuşlardı başında. Demirhan'ın ölümüyle ilgili sorgulanacaktı. Daha önce konuşmak istemiş olsalar da Dilruba kendini iyi hissetmediğini söyleyip reddetmişti polisleri. Ama bu sabah kendini iyi hissettiğini söyleyip konuşmak için hazır olduğunu söylemişti.
"Merhaba, nasılsınız Dilruba Hanım?"
"Teşekkür ederim iyiyim."
Polis elindeki defteri açıp sorular sormaya başladı. Fakat Dilruba konuşmasına müsade etmeden herşeyi anlatmaya başladı. Demirhan'ın kendisine neler yaptığını, herşeyi anlatmıştı. Ağlayan sesiyle. Cümleler boğazında sıralanmıştı anlatırken. Gözü yaşlı bir şekilde anlattıkça aynı şeyleri tekrar tekrar yaşıyordu. Gözlerinden akan yaşları elleriyle silip ayağa kalktı. Camı açıp yüzüne sert şekilde çarpan rüzgarı çekti içine. Polis Dilruba'yı dinledikçe şaşkınlığı kat be kat artıyordu. İçten içe kendisine üzülmüş hatta acımıştı. Öyle ki Demirhan'ı öldürdüğüne sevinmişti ama bunu kendisine söylememişti. Biraz sonra yan tarafta ki sehpanın üstünde ki suyu alıp Dilruba'ya uzatmıştı. Bir iki yudum içip tekrar konuşmasına devam etti. Kısık bir sesle.
"Evet onu ben öldürdum. Ve bunun için zerre pişman değilim. Hayatımı mahfetti sevdiğim herkesi aldı benden. Şimdi dünyayı öyle birinden kurtardığım için ceza alacağım bu adil değil bu hiç adil değil."
Aniden Polisin gözlerine baktı yaşlı gözleriyle.
"Peki, ben"
Dedi tirek sesiyle.
"Peki bana yaptıklarının cezası ne olacak. O benim hayatımı çaldı o benim dünyamı başıma yıktı. Bunun hesabını kim verecek?"
Gözleri dolmuş şekilde Dilruba'yı dinliyordu. Tüyleri diken diken olmuştu. Bir insan nasıl bu kadar cani olabilir diye düşünüyordu. Elinde ki defteri yan tarafa koyup ifadesini yazmayı bırakmıştı.