2 BÖLÜM

649 12 30
                                    

Geyik

Ormanın derinliklerinde yeni doğmuş bir geyik, annesini kaybetmiş. Kendi imkanlarıyla ayağa kalkmayı başarmıştı. O esnada ilerde kendisini izliyen aslanı fark eder, Annesi sanarak koşarak yanına gider öpmeye koklamaya başlar. Aslan başta durumu garipser herhangi bir tepki vermeden geyiğin hareketlerini gözlemler. Geyik annesi sandığı aslanla oynamaya çalışır zar zor ayakta durarak. Sağa sola düşe kalka koşmaya başlar. Biraz sonra bundan sıkılan aslan Geyiğin yanına gider. Önce koklar sonra tüylerini yalamaya başlar. Bundan keyif alan geyik ise kendini sevdirmeye başlar. Aslan yavaş yavaş zarar vermeye başlar. Önce ayağını çekiştirip yere yatırmaya başlar daha sonra ayağıyla kafasını ezerek kaçmasını engeller. Canı acıyan geyik inlemelerle aslanın altından kalkmaya çalışır. Bişeylerin ters gittiğini anlar aslana karşı koyduğu refleksle ayağa kalkmayı başarır önce uzaklaşmaya başlar daha sonra yine koşa koşa annesi sandığı aslanın yanına gelip koklamaya öpmeye başlar. Bu sefer aslan iyice sıkılmış tek sefer de geyiğin boğazından tutarak bütün gücüyle sıkar. Geyik can çekişmeye başlar. Her ne kadar kurtulmaya çalışsa da biraz sonra aslanın ağzından can verir. Aslanın onu yemesi ise on beş dakikaydı...

                 
                       ...

Annemin bize küçükken anlattığı hikâyelerden biriydi. Ne zaman kötü bişey yaşasam yada çıkmazlığın içinde bulsam kendimi her zaman bu hikâyeyi  hatırlardım. Çünkü olduğum yerde bir çıkış kapısı dahi yoktu. Ben güçsüz bir geyiktim artık. Üç gündür bilmediğim görmediğim kapkaranlık bir yerdeydim. Ağlamaktan sesim kısılmış, gözlerim şişmişti. Günlerim cam kenarında oturarak dışarıyı izlemekle geçiyordu. Ne gelen vardı ne giden. Saat başı kuru bir ekmeği köpeğin önüne atar gibi atıp gidiyordu adamlardan biri. Demirhan'ı o günden sonra görmedim ne zaman gelecekti yada bundan sonra ne olacaktı bilmiyordum çaresizce bekliyordum. Küçücük odada duvara asılı bir aynadan başka bişey yoktu. Yine cam kenarına geçmiş batmakta  olan güneşin gökyüzünde bıraktığı kan kırmızısı rengini izliyordum. Acaba Bartu ne yapıyordu annem, babam, ablam eniştem ne haldeler merak ediyorlar mıydı beni yada aramaya başlamışlar mıydı? Gökyüzüne bakarak Bartu'yu düşünmeye başladım aynı yerde olmasak bile aynı gökyüzünün altındaydık. Bütün bunların geçeceğine inanmak istiyordum. Kurumuş gözlerimden zar zor akan göz yaşlarım arasında gökyüzüne bakarak. Allah'a sığınmıştım.

Biraz sonra kapı açılmıştı. Ama arkamı dönüp bakmadım. Gökyüzüne bakmaya devam ettim ve tekrar kapının kapanma sesini duydum. Her zaman ki gibi ekmeği bırakıp gitmişlerdir diye düşündüm. Bu ne zamana kadar devam edecekti böyle ne zaman kurtulacaktım bu lanet yerden. Dualara sığınmıştım gece gündüz dua edip kurtulmak için Allah'a yalvarıyordum.

"Dilruba"

Dedi sesli bir sesle. Yavaşça arkamı döndüm ve evet bu ses ona aitti Demirhan'a aitti günler sonra ilk defa gelmişti. Bir iki adım atıp yanına vardım. Gözleriyle baştan aşağa beni süzdükten sonra konuşmasına devam etti.

"Bu haldeyken bile bu kadar güzel olamazsın be."

Dedi kahkaha atarak.

"Demirhan"

Dedim kısılmış sesimle.

"Bırak beni gideyim Allah aşkına bırak beni. Ben ölüyorum nefes alamıyorum burda. Ne zamana kadar tutacaksın beni."

"Sen bana razı olana kadar Dilruba."

"Bak mantıklı düşünemiyorsun. Lütfen bırak gideyim. Bu böyle devam etmez edemez."

"Sen benim olana kadar hiç bir yere gitmek yok küçük hanım."

Dedi fısıltılı bir sesle.

"Ben sana razı olmayacağım kemiklerim de çürüse burda yine de asla sana yar olmayacağım."

Sevda (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin