19. Bölüm

19 3 39
                                    

Sabah erkenden uyandım ve duş aldım. Üzerimi giyinmeden önce havayı kontrol ettim. Şimdilik güneşli görünüyordu fakat ilerleyen saatlerde yağmur yağabileceğini de söylüyordu meteoroloji.

Saçlarımı kurutup ördüm. Beyaz bir kazağın altına açık mavi mini bir kot etek giydim. Ayakkabı olarak gezeceğimizi göz önünde bulundurarak beyaz converse tercih ettim.

Kapatıcı kullanıp allık sürdüm. Kirpiklerime birkaç kez rimel geçtikten sonra dudaklarımı nemlendirip parlak bir gloss sürdüm.

Banyodan çıktığımda annem çoktan kalkmış, kitap okuyordu. Bense telaşla kulaklığımı arıyordum. Bir an önce çıkmam gerekiyordu.

"Başucundaki çekmeceye bak Ayça." dedi annem kafasını kitaptan kaldırmadan. Birkaç saniye ona baktıktan sonra çekmeceyi açtım ve kulaklığımı aldım.

"Sağol anneciğim." diyerek alelacele yanağına bir öpücük bırakıp montumu giydim. Çantamı omzuma alıp çıkıyorken annemin arkamdan "İyi eğlenceler." diye seslendiğini duydum.

Asansörün önüne geldiğimde saatime baktım. 9.16'yı gösteriyordu. Tanrım, bir kere de geç kalmasam olmaz mıydı?

Lobinin önünde bekleyen Yaman'ı gördüm. Üzerinde boğazı fermuarlı siyah bir kazak ve aynı renkte ince bir pantolon vardı. Dünün aksine saçları dağınıktı-bu halini daha çok beğeniyordum-.

"Günaydın!" dedim neşeli çıkan sesimle. Bakışları anında bana döndü. Gülümseyerek "Bana çoktan günaydı Ay Işığı." dedi.

Dudak büktüm. "Kusura bakma, seni biraz beklettim." diye mırıldandım. Bir kolunu lobiye dayayıp kafasını dayadığı koluna yasladı. "Benim için bir sorum yok ama Seine Nehri gezimiz yaklaşık yarım saat sonra başlayacak. Kahvaltı ederiz diye düşünmüştüm."

Duyduklarıma beraber gözlerim kocaman oldu. "Ne?!"

"Eğer aç kalmak istemiyorsan bir an önce çıkamlıyız."

Onu hemen kolundan yakalayıp kapıya doğru hızlı adımlarla yürümeye başladım. Arkamdan güldüğünü rahatlıkla duyabiliyordum.

Yaman taksi yerine bir motorsiklette doğru yönlendirdi beni. Söylemeden edemedim. "Bakıyorum da her şehirde motorunuz var Yaman Bey."

"Ulaşım önemli bir ihtiyaç."

İki tane kask çıkartıp beyaz olanı benim kafama, siyahı kendi kafasına taktı. Bu sefer sıkıntısız bir şekilde yola koyulduk. Motorsikletler eskisi kadar korkutucu değildi.

İçimden bir ses Yaman'ın olduğu motorsikletler demek istedin herhalde diye mırıldandı. Ona gülümsemekle yetindim.

Yaklaşık on beş dakikanın sonunda tatlı bir fırının önüne geldik. Yaman'ın yardımıyla kaskı kafamdan çıkardım ve etrafı inceledim. Seine Nehri hemen dibimizdeydi, Eiffel ise tüm heybetiyle karşımızda duruyordu.

Şimdiden iç çektiğimi gören Yaman "Merak etme, gezecek zamanımız var." dedi ve beni fırına yönlendirdi.

İçeriye girdiğimiz gibi burnumu taze tatlı kokusu kapladı. Küçük çocuklar gibi vitrine yaklaşıp her şeye merakla baktım.

Yaman Fransızca bir şekilde birkaç bir şey aldıktan sonra beraber dükkanın önündeki küçük masalardan birine oturduk.

Önümde lezziz görünen bir kruvasan ve sıcak çikolata vardı. Yaman ise kendine sıcak çikolata yerine kahve almıştı.

"Klasik bir Fransız kahvaltısı. Bakalım beğenecek misin bakalım?" diye mırıldanıp kahvesinden büyük bir yudum aldı.

Üzerime dökmemeye gayret ederek kruvasanımdan bir ısırık aldım. Lezzetliydi, Türkiye'deki yediklerime göre çok daha çıtırdı.

Ay IşığımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin