4. Bölüm

24 6 21
                                    

"Sana iyi çocuğu oymamış."

"Çift karakterli resmen."

"Dengesizin teki ya."

"Yaman'da çoklu kişilik bozukluğu var Ayça."

Herkesin söylediği şey aynıydı. Herkes benden çok tanıyordu onu ve söyledikleri aynıydı.

"Ne zamandan beri peki?" diye sorduğumda Özgür tepkilerimi ölçmeye çalışıyordu, ifadesizliğimle ona bakıyordum. Fakat içimdeki şaşkınlığın ve anlamlandıramadığım duygunun haddi hesabı yoktu.

"Galiba 7 yaşından beri. Biz onunla 8 yaşından beri tanışıyoruz. Tanışmadan önce başlamış diye biliyorum." dediğinde üstünde bir rahatsızlık vardı. Konuşmaktan hoşlanmıyor gibiydi. Konuyu kapamak için saatine baktı. "5 dakika kalmış derse. Hadi gidelim."

"Sen git, ben birazdan çıkarım." dediğimde zorlamadı ve yavaş yavaş uzaklaştı. Bir süre duyduklarımı idrak etmek için kendime zaman tanıdım.

Öfke kontrol sorunu, çoklu kişilik bozukluğu, sadakatsizlik.

Böyle biri nasıl bunu bana hissettirmeden benimle yakınlık kurabilmişti? Ben nasıl fark edememiştim? Herkes mi çok uyanıktı, yoksa ben mi aptaldım?

"Safsın kızım sen saf." diye söylenerek kafama vurdum. Sırf Özgür'le konuşup bunları öğrenmeyeyim diye bana iyi yüzünü gösterdiğini o an anladım.

"Ay Işığı'ymış. Aptal aptal!" Sinirle gözlerimi yumdum, onu düşündükçe midemin bulandığını hissediyordum.

Yavaş ama bir o kadar sinirli adımlarla sınıfa gireceğim sırada onu gördüm. Yanında Dağhan vardı ve hoş olmayan bir şeyler konuştukları belliydi. Birkaç adım gerileyip sessizce onları izledim. Yaman bir anda yumruğunu masaya vurduğunda istemsizce irkildim.

Öfke kontrol sorunu.

"Dağhan sen benim söylediklerimi anlamıyor musun?" diye sordu sinirle. Dağhan'sa bu hallerine alışmış gibiydi, etkilenmedi. "Anlıyorum abi. Gereksiz yere sinirleniyorsun." diye açıkladı sakinlikle.

Yaman daha fazla onunla muhattap olmak istemediğinden eliyle onu kovdu. Dağhan'sa itiraz etmeyip masadan kalktı ve yukarı kata çıktı. Yaman masada duran telefonu eline alıp gelen aramayı cevapladı. Telefon sessizde olsa gerek çaldığı duyulmadı.

"Naber Mor?" diye sordu bir anda neşeyle. Az önce sinirden kıpkırmızı olan adam şimdi neşeyle telefonla konuşuyordu.

"Il est venu, j'ai parlé la langue qu'il comprenait." dediğinde kaşlarım çatıldı. Galiba Fransızca konuşmuştu. "Je ne peux pas expliquer, ma fille. Je ne peux pas dire."

Sinirle gözlerini devirdi karşı tarafı dinledikten sonra. Çabucak sinirlenmişti yine. Neşeli hali bir anda kaybolmuştu.

"D'accord. Fermons ce sujet." dedi ve yavaşça masadan kalktı.  "A bientôt violet." dedi ve telefonunu kapatıp cebine koydu. Koyu bal gözlerinde tekrar alaycı ifadesi oluştu ve rahat bir tavırla merdivenlerden çıkmaya başladı.

Çoklu kişilik bozukluğu.

O gözden kaybolduğunda koşarak ben de merdivenlerden çıktım ve en yakındaki lavaboya attım kendimi. İçeride birkaç tane kız gülüşerek bir şeyler konuşuyordu ama odaklanamıyordum. Musluğu açıp yüzüme birkaç kere su çarpıp kendime gelmeye çalıştım.

"Abi çok karizmatik çocuk! Bana göz kıptı sabah geldiğinde." dedi içlerinden bir tanesi benimle hemen hemen aynı boyda, sarışın bir şeydi. Yanındaki kahverengi küt saçlı olan sarışın olanın koluna vurdu. "Benim bir kere o."

Ay IşığımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin