26. Bölüm

15 2 25
                                    

Günlerden 24 Mayıstı. Tolga'yla beraber okul sonu antrenmanımızı yapıyorduk.

Yaman'la konuşmamızın üzerinden üç gün geçmişti. Onu ne kadar kırdığımı son söylediğiyle anlamıştım ve gönlünü nasıl alacağımı hâlâ bilmiyordum.

"Tolga," diye mırıldanıp dikkatini üzerime çektim. "Siz erkeklerin gönlünü nasıl alabiliriz?"

Sorum karşısında güldü. "Siz erkekler ne ya? Neyiz biz, başka bir tür falan mı?" dediğinde bende güldüm. O beni etrafımda döndürdükten sonra cevap verdim. "Olabilir. Çok ağır trip atıyorsunuz."

Fırat Hoca'nın düdüğüyle yanına ilerledik. "Bugünlük erken çıkabilirsiniz çocuklar. Acil bir işim var." dediğinde ciddi bir şey olup olmadığını sorduk. Bizi geçiştirip gittiğinde pistten çıkıp üzerimizi değiştirdik. Erken çıktığımız için beraber bir şeyler içmeye karar verip okulun yanındaki kafeye gittik.

"E soruma cevap alamadım." dedim oturur oturmaz. Tolga omuz silkti. "Bilmem ki, ben öyle trip atan bir insan değilim." dediğinde gözlerimi devirdim. "Yalanın da yalan olsa Tolga. Sanki bilmiyoruz çocukluğunu."

"Ne yapmışım hanımefendi?"

"Bir keresinde alt katımıza yeni tanışan ailenin çocuğu Orkun'la beraber amiral battı oynadım diye bir hafta benimle konuşmamıştın."

"Ama amiral battı bizim oyunumuzdu!" Gülerek kafamı iki yana salladım. "Gerçekten alemsin."

Kollarını masaya yaslayıp bana doğru yaklaştı. "Ee? Sen kimin gönlünü alacaksın bakalım? diye sordu merakını saklamadan. Sorusuna cevap vermemek için saçlarımla oynamaya başladım ve "Boş ver, önemli değil." dedim mırıltı gibi çıkan sesimle.

"Hadi ama Ayça." diye itirazda bulundu. Bakışlarımı ondan kaçırıp mekana çevirmiştim ki gözüm gördüğüm tanıdık simanın üzerinde durdu. Emin olmak için gözlerimi kısarak baktım ama karıştırmam çok düşük bir ihtimaldi. Çünkü bu muhitte çok fazla mor tutamlara sahip kız olduğunu düşünmüyordum.

"Şurada oturan Turna değil mi?" diye sesli konuştuğumda Tolga da arkasına döndü. Karşısında bizimle yaşıt bir çocuk oturuyordu. Kim olduğunu tam olarak bilmiyordum ama okuldan olduğuna emindim, gözüm ısırıyordu. "Kim o çocuk, tanıyor musun?" diye sordum Tolga'ya.

"Oğuz." diyen sesi memnuniyetsizdi. "Oğuzhan zorla gözüme sokmuştu fotoğrafını."

"Acaba çıkamaya mı başladılar?" diye sesli düşünmüştüm ki Tolga sertçe "Yok!" dedi. Kaşlarımı çatıp ona baktığımı fark edince boğazını temizledi. "Yani daha kaç gün oldu da çıkmaya başlasınlar? Ondan şey ettim."

Omuz silkerken bir yandan da sırıtıyordum. "Yakışıyorlar ama," derken samimiydim. "yakışıklı çocuk. Hem hobileri de aynı. Güzel bir çift olurlar." Çocuk kumral saçlara sahipti. Uzaklıktan ve gözlerinin küçük olmasından dolayı göz rengi hakkında net bir şey söyleyemiyordum ama koyu olduğu belliydi. Kemerli bir burnu vardı. Yine de çok sırıtmıyordu.

Tolga kafasını iki yana salladı. "İyice saçmaladın Ayça. Hiç yakışmıyorlar bir kere. Ayrıca yakışıklı görmesem inanacağım yakışıklı olduğuna." diye homurdandı ve parmaklarıyla ritim tutmaya başladı.

"Niye öyle dedin ki?" diye karşılık verirken bir yandan da tepkilerini ölçmeye çalışıyordum. "Hadi durumu öğrenelim." Telefonumu çıkarınca kaşlarını çattı. "Ne yapacaksın?"

"Mesaj atacağım."

Ayça Işıl: Oğuz demek.
Ayça Işıl: O cephede neler oluyor Turna Hanım?

Ay IşığımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin