Okul zilinin çalışıyla uyandım. Kalktım ve giysi dolabını açtım. İki adet ütülenmiş okul forması vardı. Biri benim biri ise Scarlet'ın olmalıydı. İkisini de alıp açtım. Sağ elindeki daha uzundu. Soldaki benim olmalı diye düşündüm. Aldım ve giyinmeye başladım. Birden aklıma kaset çalarım geldim. Endişeyle Scarlet'a baktım. Çıplakken beni görmesini istemiyordum. Parmak uçlarında ilerleyerek valize doğru gittim. Sessizce valizi açtım ve elimi soktum. Elim birden bir kabloya değdi. Evet oydu. Hemen çıkardım ve çok sevdiğim "LEGENDS NEVER DIE" dinlemeye başladım. Kaset çaları görünce hüzünlendim. Bu kaset çaları ona 5 yaşındayken teyzem hediye etmişti. Teyzem hayat dolu bir kadındı. Geçen yıl trafik kazasında ölmüştü. Eşinden nefret ederdi teyzesi. Eve doğru düzgün gelmezdi eşi. Tek derdi para ve barlarda. Eve geldiği günler telefonlar susmazdı. Zaten ölme sebebi de buydu. Eşi sarhoştu ve araç kullanıyordu. Bu düşüncelerin gitmesi için kafamı iki yöne salladım.
"Günaydın!" diye bağırdı Scarlet. "Günaydın!" dedim bende. "Kalk hadi uykucu!" diyip formasını ona fırlattım. Forma suratına yapıştı. Sırıttım. Scarlet'ın yüzünde bir şey gördüm. Öfke. Gözleri kıvılcımlara dönmüştü. Sırıtmayı kesmiştim. Şaşırmıştım. Küçük bir şeyden dolayı bu kadar kızmasına. Şaşırdığımı görünce sahte bir gülümsemeyle "Bir sorun mu var?" dedi. Bunu sorması gereken kişi bendim. Küçük bir kahkaha patlattı. Yanıldığımı düşünerek gülümsedim. "Az önce biraz sinirlendin sandım da" diye mırıldandım. Scarlet yine küçük bir kahkaha patlattı. Sonra utanarak suratıma baktı. "Şey daha önce birisi doğum günümde senin formaları fırlattığın gibi pastamı fırlatmıştı. Onu hatırladım o yüzden." dedi. Aslında alışkındım böyle konulara. Hep bu tarz şeyler yaptığım için ya bana öfke dolu bir bakış atarlardı yada beni azarlardılar. Bu yüzden gittiğim okullarda beni seven pek olmazdı. Pek umursamazdım. Hayatımda ilk defa bir kişiye bu kadar yakınlık hissetmiştim. Üstelik tanışalım daha bir gün bile olmamıştı. "Doğum günün ne zaman?" diye sordu merakla. "9 Aralık" dedim. "Benimki de 5 Nisanda" dedi ve gülümsedi. Bende ona gülümsedim.
"Ee öyle dikilecek misin?" diye sordum. Muzip bir şekilde gülümsedi be kalktı. "Seni kapının önünde bekliyorum." dedim ve dışarı çıktım. Duvara başladım ve beklemeye başladım. İçeriden birtakım sesler gelmeye başladı. Kapıya kulağımı yasladım ve dinlemeye başladım. Scarlet şarkı söylüyordu. Ama sesi bir atın kişnemesi gibi berbat çıkıyordu. Kıkırdamaya başladım. Biraz sesli kıkırdamış olmalıyım ki ses kesildi. Ayak sesleri duyuldu. Kapı açıldığında kıkırdamamak birlikte yere yapıştım. "Ah iyi misin? Affedersin, az önce kıkırdama sesleri senden mi geliyordu?" Gülmemi saklamaya çalışıp mahçup bir şekilde kafamı salladım. Kıkırdadı ve "Sorun değil bu benim rutinim. Sanırım biraz kulakların ağrıyacak." Gülümsedim. "Ee kahvaltıya gitmiyor muyuz? Ben bir kurt gibi acıktım." Dedi Scarlet, bir yandan da karnını ovuşturuyordu. Karnı bunu doğrulamak istercesine guruldadı. "Hadi gidelim." dedim gülümseyerek. Bana elini uzattı. Tuttu ve yerden kalkmama yardım etti. "Hadi yarışalım" diyip koşmaya başladım. Arkamdan Scarlet'ın sesini duydum. "Hey bu haksızlık sen önce başladın! Beni de bekle!"
Kahvaltıya biraz geç kalmış olmalıyız ki yemekhane dopdoluydu. Kaynak yapıp yapamayacağıma baktım. Hiç boşluk yoktu. Oflayarak en arkaya geçtim. Scarlet geldiğinde üstü başı dağılmıştı. Saçları tıkanın kenarlarından çıkmış, sanki biri onun kafasını yolaklamıştı. Eteğinin kenarları kıvrılmış, diz üstü çoraplarından biri aşağıya toplanmıştı. "Çok mu kötü görünüyorum" dedi endişeli ses tonuyla. "Evet" dedim. Çorabını ve eteğini düzeltti. Tokasını çıkardı ve saçını güzelce topladı. "Şimdi?" diye sordu. "Gayet iyi" dedim. Biz konuşurken sıra bana gelmişti. Kadın tepsime yaratığımsı bir şey bıraktı. Tiksinerek baktı. Kadına "Nedir bu?" diye sordum iğneleyici bir tonda. Kadın umursamaz ve bıkkın bir sesle "Yulaf Ezmesi" dedi. Boş bir masaya doğru ilerledim. Scarlet da arkamdan geliyordu. "Ben bu şeyi yemem" dedi iğrendiğini belli eden bir tonda. Kalktı "Sen yiyecek misin?"diye sordu. Kafamı iki yana salladım. Yemekhanenin kapısından çıkarken "Lütfen yine koşmayalım" dedi Scarlet. Kıkırdadım. "İlk ders Latince. Hadi gidelim!"
Yolda giderken "Latince'yi sever misin?" diye sordum. Cebinden not defterini çıkardı ve "plerumque sic" yazdı. Tek kaşımı havaya kaldırıp ona baktım. Bilmiş bir ses tonuyla "Evet genellikle" dedi. O sırada zil çaldı. "Hadi koş!" diye bağırdı ve koşmaya başladı. Sırıttım. Demin koşmayalım diyen oydu. Ve bende koşmaya başladım.
...............................................................................................................................................................
Öğretmen zili çaldığında biz daha birinci kata çıkabilmiştik. Dördüncü kata çıktığımızda nefes nefese kalmıştık. Scarlet kapıyı çaldı. Ben ise yere çöktüm.Scarlet bana dudaklarını oynatarak "gel" dedi. Kafamı evet anlamında salladım. Kalktım ve içeri girdim.
Tahtanın önünde bir öğretmen ve sınıfın içinde inek sürüsü gibi birsürü öğrenci vardı. Hepsi bize bakıyordu. Tahtanın önündeki öğretmen "Siz yeni öğrenciler olmalısınız. Ben Bayan Moss" dedi. "Ben Ivy, o da Scarlet. Bir tek yeni öğrenci biz mi geldik?" Bayan Moss "Evet tek yeni öğrenciler sizlersiniz. İkinci sınıflara pek yeni öğrenci gelmez" Arkalardan bir ses duyuldu. "İsminin hakkını veriyorsun doğrusu" Bu ses duyulunca birkaç kız kıkırdadı. Gözüm sesin sahibini aradı. Sırıtan bir kız vardı. O olmalı diye düşündüm. "Bayan Fox lütfen daha saygılı olalım" dedi Bayan Moss kaşlarını çatarak. Kız yapmacık bir gülümsemeyle "Tamamdır Bayan Moss" dedi. "Kızlar sizlerde boş yerlere oturabilirsiniz" dedi Bayan Moss. İkimizde evet anlamında başımızı salladık.Ve ders başladı.
Bu kız da isminin hakkını veriyordu. Bakışları tıpkı bir tilkiyi andırıyordu. Kurnaz bir tilki... Ben bir yandan bunları düşünüyor bir yandan da kitabımı karalıyordum. Bayan Moss da tahtaya destan yazıyordu. Scarlet'a baktım. Defterine gömülmüş tahtadakilerin aynısını geçiriyordu. "Tipik inek öğrenci" diye geçirdim içimden. Birden kafama bir kağıt uçtu. Kağıdın geldiği yöne baktım. Kimse yoktu. Orada oturanlar ya fısıldaşıyor ya da deftere yazı yazıyordu. Kağıdı hızlıca açtım. "Aynaya baktın mı hiç sen? Bakmadıysan çıkışta bekle seni tuvalete götürelim" Kim olduğunu anlamıştım. Şu Fox olmalıydı. Adımlada dalga geçmişti. İlk gün iyi bir izlenim bırakmak istemiştim sadece. Ama galiba diğer derse bu kız kırık kafayla gidecekti. Evet ismim Ivy ne olmuş?! "Sarmaşık" demek. Saçlarım dağıldı diye bunu demek zorunda mı? Yanımdaki kızın kolunu dürttüm. Kız bana ters ters baktı. Defterine baktım. Kolunu dürtünce yazısı bozulmuştu. Solak bu kız dedim kendime. Kız beni dikkatlice süzdü. Ben de onu dikkatlice süzdüm. Kızın kar gibi bir cildi vardı. Saçları çok açık sarıydı. Gözleri buz mavisinden bile daha açıktı. Kitabının üzerindeki at yerine baktım. "Melissa Nike" yazıyordu. "Şey sen Melissa'sın galiba. Fox'un ismi ne" diye sordum kıza. Kız "Nadia. Nadia Fox. Eski arkadaşım, yeni düşmanım..." diye mırıldandı. Sonrasını duyamadım. Ardından kız defterine geri gömüldü.
Zil çaldığında Nadia'ya doğru ilerledim. Kız sırıttı. "Belli oluyor aynaya hiç bakmadığın" dedi ve sırıttı. Kafasına bana fırlattığı kağıdı attım. Tam onikiden! Kız hem şaşırmış hem de sinirlenmiş görünüyordu. "İşte bunu yapmamalıydın" dedi ve üzerime atladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Akademideki 13 Cinayet | YEDEK KİTAP
Gizem / Gerilim!!!!𝐘𝐄𝐃𝐄𝐊 𝐊𝐈̇𝐓𝐀𝐏𝐓𝐈𝐑!!!! 𝐊𝐈̇𝐓𝐀𝐁𝐈𝐍 𝐒𝐀𝐇𝐈̇𝐁𝐈̇: @BeyazMaskeli2 "İvy, tatlım hazır mısın?" İşte her şey bu cümleyle başlamıştı. Hayatımı mahveden bu cümle... Bir o kadar da güzelleştiren... Ben akademilerde yaşanan cinayetleri, k...