Hyunjin'in itirafının üzerinden bir hafta geçmişti. Minho'nun o günden beri yaptığı tek şey ise Hyunjin'in travma sebebini araştırmaktı.
O gün her ne kadar birkaç itiraf için daha yalvarsa da, Hyunjin onu geçiştirmiş ve sadece o zamanlar ailesinin bir iş gezisine gittiğni söylemişti.
O düşüncelere dalmış bir şekildeyken içeri giren Minji'yi görmemişti bile. Birkaç kez seslense bile hâlâ onu duymuyordu. En sonunda Minho'nun dikkatini çekebilmek için elini sert bir şekilde masaya vurmuştu.
"Hey, kime diyorum. Minho!"
İrkilerek gözlerini Minji'ye dikti Minho. "Sen ne zaman geldin?"
Gözlerini devirerek karşındaki koltuğa oturdu. "Biraz daha duymasaydın beş dakika olacaktı, güzellik uykundan uyandırdık maalesef prenses."
"Kusura bakma dalmışım, bu aralar fazla meşgulüm."
Minho'nun önündeki kahvesini eline alarak birkaç yudum aldı Minji. "Onun farkındayım da, neden bu kadar meşgulsün?"
Önündeki dosyaları kapatarak masasının önünü açtı Minho.
"İşle alakalı bebeğim, boşver şimdi onu. Senin bu saatte okulda olman gerekmiyor mu bakalım?"
Bakışlarını Minho'dan kaçırarak konuştu. "Şimdi şöyle ki, ben bugün okulu ekmiş olabilirim."
"Annenin haberi var mı?"
Aldığı olumsuz cevap ile elini ensesine atmıştı. Yan taraftaki telefonuna uzanacakken çalan telefon ile bekletmeden açtı telefonu.
"Minji okula gitmemiş, haberin var mı?"
"Evet, benim yanımda. Sana haber vermeye vaktim olmadı, kusura bakma."
Karşıdaki yaşlı kadından bir iç çekiş yükseldi. "Sınav senesi olduğunu biliyorsun Minho, ders çalışmak dışındaki her şey onu düşürüyor. Madem okula gitmiyorsa eve gelsin, ders çalışsın."
Kaşlarını çatarak konuştu Minho. "Robot mu yetiştiriyorsun sen? İlla ki dışarıda bir şeyler yapacak, sadece ders çalıştırarak mükemmel olmasını bekleyemezsin."
Yine bir iç çekiş geldi kadından."Sen buna karışma, eve gönder hemen."
Gözlerini Minji'ye çevirdiğinde kafasını önüne eğmiş elleri ile oynadığını gördü.
"Öyle bir dünya yok, Minji bugün benimle. Geceye falan da bekleme, benim yanımda kalsın bu gece."
"Minho, derhal eve gönderiyorsun, benim kızım senin gibi serseri biri olmayacak. Başarılı biri olacak benim kızım."
Alaycı bir gülüş bıraktı Minho. Ardından Minji'nin duymasını istemediği için odadan çıktı. "Pardon? Ne serseriliğinden bahsediyorsun sen? Babamın bana yaptığını sende Minji'ye yapıyorsun. Yeter artık, zaten tek yaptığı hayatsız biri gibi ders çalışmak. Bırak da biraz kendine zaman ayırsın, üzerinde bu kadar düşersen ileride eline geçen tek şey başarısızlık olacak."
Derin bir nefes aldı Minho. "Her neyse, Minji'yi eve falan göndermiyorum. Kendi ne zaman eve dönmek isterse o zaman dönebilir. İyi günler Bayan Min."
Karşıdaki kadının daha fazla sesini duymamak için telefonu yüzüne kapatarak içeri girdi. Girdiğinde ise ellerini ağzına kapatarak sessizce ağlayan kardeşini görmeyi beklemiyordu.
"Bebeğim benim, ne oldu, neden ağlıyorsun, biri canını mı sıktı?"
Kardeşinin önünde diz çökerek konuşmaya çalışıyordu Minho ama onun sesini duyması ile sessiz ağlaması hıçkırıklara dönüştü.
Hiçbir şey demeden abisine sımsıkı sarıldığında, Minho da direkt karşılık verdi.
"Bana her şeyi anlatabileceğini biliyorsun güzelim, ne oldu da ağlıyorsun?"
Başını Minho'nun boynundan çekmeden konuştu Minji. "Artık sadece bana değil sana da baskı yapıyor annem. Onun kurallarına uymak istemiyorum ama bunu ona söylediğimde ise benimle saatlerce kavga ederek ders calıştırıyor yine."
"Hâlâ cerrah olmanı mı istiyor?" Onaylar anlamda kafasını salladı Minji.
"Tıp istemediğimi, mimarlık bölümü okumak istediğimi söyledim. Bir hafta hem dışarı çıkmama izin vermedi, hem de telefonuma o süre boyunca el koydu. O yüzden sana haber veremedim Minho."
Kardeşini rahatlatmak amacı ile sırtını sıvazlarken mırıldandı. "Güzelim okula geç başladığın için şu an on dokuz yaşındasın. Belki, yani eğer istiyorsan, benimle kalabilirsin."
Kafasını bu sefer kaldırarak göz göze gelmelerini sağladı Minji. "Bunu düşündüm Minho. Sen zaten oldukça meşgulsün, sana yük olmak istemiyorum. Ayrıca annem buna izin vermez yüksek ihtimal."
Tam bir şey söyleyecekti ki birden duraksaması ile Minho derin bir iç çekti. "Bana karşı asla yük olmazsın Minji, bunu biliyorsun. Ayrıca yine ne dedi benim hakkımda?"
Minji her ne kadar söylemek istemese de Minho'nun ısrarcı bakışları ile yüzünü kaşıdı. "Zaten tıp okumuşken üstüne bir de psikoloji okuyarak psikiyatrist olmana kızdı. Ona göre sen başarılı bir cerrah olabilecekken sıradan bir psikiyatrist olmuşsun, annemin gözünde tam bir serseri davranışı olmuş bu da."
"Ben onlara hep psikiyatrist olmak istediğimi söylemiştim zaten, onlar sadece bunu kabullenmek istemiyordu. Ben dediğimi yapınca böyle demelerini çok da umursadığımı anladılar."
Kardeşinin saçlarını kulağının arkasına sıkıştırarak devam etti. "Kendi kararlarını kendin verebilecek yaştasın Minji, ondan bu kadar korkma. Ben her zaman senin arkanda olacağım, anlaştık mı?"
Ufak bir baş sallaması ile yetindi Minji. Tekrar birbirlerine sarılırken kapı iki kez tıklanmış ardından Minho'nun yanıtını beklemeden Ryujin içeri girdi.
"Bu mükemmel abi-kardeş sarılmasını bozuyorum, üzgünüm ama Minho'yu almam lazım fıstık." Ryujin'in Minji'ye karşı şaka ile karışık konuşması onu güldürürken Minho ayaklanmıştı.
İkidi beraber dışarı çıkarken kapının önünde Ryujin onu durdurdu.
"Hyunjin'in travması hakkında önemli şeyler buldum."
•••
Biraz da Minho'nun Minji'ye karşı olan hassasiyetini göstermem hem de aile içi durumuna değinmek gerekiyordu. Geçiş bülümü gibi oldu biraz o yüzden...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
my demons, hyunho ✓
Fanfiction"Zaten bir savaşta değil miyiz doktor? Yaşam savaşı gibi." elindeki kağıdı parçalamaya devam ederken konuştu. "Buna hangi gözden baktığın önemli; sana göre bir savaş gibi gözükse de, çoğu kişi bunlar için hayatın ufak acıları der."