İzin günü olmasına rağmen önündeki bilgisayarda hasta raporlarına bakıyordu Minho.
Tüm hastalarına aynı anda yetişemediğini fark etmişti. Daha doğrusu Ryujin'in ona söylemesiyle fark etmişti.
Böylelikle birkaç hastasını diğer meslektaşına devretmişti.
Birkaç aralıksız çalışma sonucunda ağrımaya baslayan başı ile ilaç dolabından bir ağrı kesici almış, gelen uykusunu açması adına da kendine sert bir kahve yaparak balkona ilerledi.
Cebindeki dolu paketten altı tane kalana kadar balkonda sigara içerek vakit öldürdü. Uzun süreli bir dinlenme istiyordu ama işkolik tarafı buna asla müsaade etmiyordu.
Raporları bir süre boşvererek salondaki koltuğunda yatmaya başladı. Bir şeyler istediği gibi değildi ve bunun ne olduğunu kestiremiyordu.
Tam gözleri kapanmaya başlayacakken birden telefonu çalmaya başladı, açmayı düşünmüyordu. Karşıdaki kişi sanki bunu hissetmiş gibi ısrarla ararken gözünü açma gereği duymadan telefonu yanıtladı.
"Bir insan bu kadar sorumsuz olamaz ya!"
Kaşlarını çattı. "Ne diyorsun Minji?"
"Hani beni almaya geliyordum? Artık beni boşluyorsun, kırılmaya başlıyorum Minho"
Anlamamazlıkla kafasını kaşıdığında Minji yine homurdandı.
"Bugünü bana ayıracağına söz vermiştin. Saat dört olmak üzere, ben aramasam hatırladığın yok. Vakit geçirmek istemiyorsan seni zorlayamam Minho, bilgin olsun ama böyle yapman kırıyor beni."
Masadaki raporları toplarken telefonu hoparlöre alarak konuşmaya başladı. "Üzgünüm güzelim, işe dalmışım. Gerçekten fark etmemiştim."
Karşıdan iç çekiş yükseldi. "Sorun değil Minho, başka zaman buluşuruz. Sonra görüşürüz."
"Hey! Hey! Dur kapatma! Dersinin bitmesine iki saat var. Dersin bittikten sonra ben seni almaya geleyim, sen gelene kadar bende güzel bir akşam yemeği hazırlayayım ikimize. Ne dersin fıstık?"
"Sadece seni bu seferlik affediyorum. Bir daha olursa seninle gerçekten konuşmam abi, haberin olsun."
Cümlesini bitirmesi ile yüzüne kapatması bir olmuştu. Gelen tepki ile gülmeden edemedi Minho. Kardeşini sinirlendirdiğinin farkındaydı çünkü Minji, Minho'ya bir şey olmadığı sürece abi demeyi tercih etmezdi. Hoş, Minho da zaten normal zamanda abi demesini istemezdi.
Küçük kardeşinin gönlünü alabilmek adına mutfağa geçmiş, ellerini yıkadığı gibi Minji'yi alma saati yaklaşana kadar sevdiği yemekleri yapmıştı.
Çıkmasına yarım saat kala ocağın altını kapatarak kardeşini almaya gitmiş, geldikleri gibi de yemeğe oturmuşlardı.
İkili uzun süre görüşmenin hasretini bitirirken, kardeşinden trip yemeden de olmamıştı.
"Ben yatıyorum yakışıklı, saat iki oluyor. Yarın kahvaltı da benden o zaman."
Abisinin yanağına öpücüklerini sıralamış ardından Minho'nun kendisine ayırdığı odasına geçerek evin tekrar sessizleşmesini sağlamıştı.
Bir süre sonra o da yatmak için hazırlanırken telefonunun zil sesi odayı doldurmuştu. Minji'nin uyanmaması için telefonu hemen yanıtlarken karşıdan telaşla Ryujin'in sesi yükseldi.
"Minho! Hemen gelmen lazım. Hyunjin," bir süre nefeslendi. "Hyunjin kriz geçiriyor yine, odaya da giremiyoruz. Girmeye çalıştığımız anda kapıya bir şeyler firlatarak engelliyor bizi."
"Geliyorum, odasına yaklaşmayın. Ben gelince halledeceğim." Eşofman ve tişörtünü değiştirme gereği duymadan hızla arabasının anahtarını aldığı gibi hızla evden çıktı.
Evinin hastaneye yakın olmasına bir kez daha şükür ederek hastaneye sürdü arabasını.
Hastaneye geldiği gibi asansörü es geçerek merdivenleri çıkmaya başladı.
İleride gördüğü kalabalık ile aralarından hızla geçmiş sakince kapıyı aralamıştı. Kapıyı açtığı gibi Hyunjin elindeki abajuru kapıya doğru fırlatmıştı.
Kılpayı ondan kurtulan Minho zarar alabileceğini bilse bile kendini hızla içeri soktu.
"Hyunjin önce lütfen sakin ol!"
"Beni yalnız bırak, her şeyden, herkesten nefret ediyorum. Git seni de istemiyorum, sende bir gün onlar gibi beni yarı yolda bırakacaksın. Bende en sonunda Zex'in istediği sonu yaşayacağım!"
Hyunjin hıçkırıklar arasında boğulurken yerdeki cam parçalarından birini alarak hızla boğazına götürdü. Minho harekete geçeceği zaman yine çığlık çığlığa bağırmaya başladı.
"Yaklaşma, odadan çık! Yoksa şurada kendimi öldürürüm, rahat bırakın beni."
"Hyunjin yalvarırım dur, kendine zarar vermen hiç bir şey değiştirmeyecek neden anlamak istemiyorsun!?"
Hyunjin Minho'nun da sonunda bağırması ile istemsizce gerileyip camı indirdiğinde Minho bunu fırsat bilerek hemen Hyunjin'in yanına geçti.
Karşısındaki çocuğun tepki göstermesine kalmadan elindeki camı aldığı gibi odanın bir tarafına fırlatmış ve sıkı sıkıya Hyunjin'in ellerini tutmaya başlamıştı.
"Kendini öldürünce düzelecek mi her şey? Kendine zarar verince bitecek mi? Neden canın bir oyuncakmış gibi davranıyorsun?"
Hıçkırıkları arasında konuşamıyorken kendini açıklamaya çalıştı Hyunjin ama bunu yapamadığını fark ettiği gibi kafasını Minho'nun omzuna bırakarak tüm içini boşaltmak ister gibi ağlamaya başladı.
Destek olmak istercesine o da kollarını beline doladığında Hyunjin de güç almak ister gibi omuzlarına tutunmuştu.
Gözünden yaş gelmeyene kadar ağladı, hıçkırıkları iç çekmeye döndüğünde Hyunjin kendini geri çekmek istedi. Yine kaçıyordu ama Minho bu sefer fırsat vermeden onu yatağa oturtup karşısına da kendi oturdu.
"Kriz sebebini anlatmak ister misin? Kendini hazır hissediyorsan tabii."
Olumsuz anlamda kafa sallaması ile Minho bir süre daha bekledi. Hyunjin'in sonradan kendinin anlatacağını bildiği için sessizce beklemeye başladı.
Aradan yarım saat geçtikten sonra Hyunjin konuşmaya başladı."Bu sefer kriz geçirmemin sebebi Elie'ydi, ben günlük yazarken hastaneden kaçmam için çok çabaladı. Gelmek istemediğimi iyileşeceğimi söylediğimde bu sefer Lucy ile beraber ısrar etmeye başladılar."
İç çekerek devam etti. "Onları duymazdan gelmeye başladığımda ikisi de aynı anda çığlık atmaya başladı. Bir süre dayanabilsemde artık gitmelerini, dayanamadığımı söyledim. Beni dinlemediler, bende farkında olmadan kriz geçirmeye başladım."
"Onları dinlememen gerektiğini biliyorsun Hyunjin, onlara karşı koyarak en güzelini yaptın. Ancak her kriz geçirmende kendine zarar verecek eylemlerde bulunuyorsun, tutmasam kendini öldürmeye çalıştın Hyunjin."
Ellerinin kenarlarını kopartıyordu, genelde gerildiğinde yaptığını fark etmişti Minho. Ellerini Hyunjin'in ellerinin üstüne koyduğunda sonunda bakışlarını kendine çevirmişti genç olan.
"Sana söz veriyorum Hyunjin, sen normal hayatına dönene kadar seni bırakmayacağım. Kim seni bırakarak üstünde bu kadar büyük bir etki yarattı bilmiyorum ama, sana söz veriyorum bırakmayacağım seni."
İç çekti. "Sana güvenmek istiyorum doktor, beni bir kez daha hayal kırıklığına terk etme."
![](https://img.wattpad.com/cover/354695893-288-k190322.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
my demons, hyunho ✓
Fiksi Penggemar"Zaten bir savaşta değil miyiz doktor? Yaşam savaşı gibi." elindeki kağıdı parçalamaya devam ederken konuştu. "Buna hangi gözden baktığın önemli; sana göre bir savaş gibi gözükse de, çoğu kişi bunlar için hayatın ufak acıları der."