Japonya'da bir sabaha daha uyandığımda lanet edecek hiçbir şeyim yoktu. Sinirli alarmın sesine ya da gözüme giren güneşe söverek kalkmamıştım. Saat 06.22 idi ve kendiliğimden uyandım. Zira akşam 11 gibi kendiliğimden uyuyakalmıştım. Yorgunluktan bayılmak da denebilir tabi.
Bugün Japon Büyükelçisine çeviri yapmak için bir davete katılmam gerekiyordu. Her zaman olduğu gibi ülkeme derin bir özlem duyuyordum. Buraya geleli henüz 6 gün olmuştu ve burada geçirmem gereken 14 gün dava vardı. 20 günlük iş seyehati diye şirket ile çıktığımız yolda 3 yönetici 5 çalışan olarak tribülansa yakalanmıştık ve ben Türkiye'ye dönerken uçağa binememekten korkuyordum.
Hocam beni uçağa narkozla bayıltarak alsanız olmaz mı? 14 gün daha bunun için stres olacağım ben şimdi...
Neyse ki burayı daha çekilebilir kılan birkaç arkadaşım vardı. K-pop delisi olan 28 yaşındaki iş arkadaşım Eylül ile aynı otel odasını paylaştığımızdan Stray Kids'in "uyanmasına yardımcı olduğu" gerekçesi ile sabah sabah kafamı ütüleyen şarkılarını açmasına söylenmem için henüz iki saatim vardı. O uyanana kadar biraz kafa dinleyebilirdim. Bu arada Gods Menü'yü bazen gizlice kendim de dinliyorum ama onun bunu bilmesine gerek yok.
Akşam ne giysem acaba...
Dün akşamdan kalan minik onigirilerden birkaç tane yedim ve kendime siyah bir çay demledim. Japonyada ara tara zor bulmuştuk bu çayı çünkü Rizeli patronumuz "SİYAH ÇAY" diye ortalığı yıkmıştı ve çay anlayışı yeşil çaydan ibaret olan Japonları kültür şokuna sokmuştuk.
Beyaz çarşafların üzerine yeniden uzandığımda hayatımı düşündüm. Ailemi, arkadaşlarımı, gerçekten var olup olmadıklarını... Aptal eximi.
Dönmese miydim ki hiç geri? Ha?
O sırada cep telefonuma bir bildirim düştü.
"Ay ve Sirius kavuşuyor." Zaten kavuşan kavuşana bir biz kendi kendimize sarılıyoruz.
Bu tür astrolojik şeylere inancım pek yoktu ama sorarsanız burcum balık. Ve hayır her şeye ağlamıyorum. Evet biraz tripli, ya da benim değimimle nazlı olduğum doğrudur ama ben burcumun özelliklerini pek taşımıyorum bence. Şimdiye kadar tanıdığım tüm balık burçlarından nefret ettim ve ben onlardan olmak istemiyorum kardeşim! Yılan Dicle ve ben aynı mıyız şimdi...
Ben yine tembelliğimden ödün vermeyerek şovumu yapmış ve yatakta düşünürken derin bir uykunun kollarına yeniden atlamıştım. iki saat çoktan geçmiş olmalı ki depreme neden olacak türden bir gürültü ile yerimden sıçradım. Evet en yakın arkadaşımın zatı şahaneleri uyanmıştı.
"Kalk da şu Medusaya benzeyen saçlarını düzleştirelim."
Ellerimi korkarak saçlarıma attım.
"Ben kıvırcıklarımı seviyorum bir kere!"
Muhtemelen yeni uyandığım için şu an havaya kalkmışlardı ve deli gibi duruyordum. Ama kıvırcık saçlarımı seviyordum. Hep düşünmüşümdür neden filmlerdeki başrol kızlar hiç kıvırcık saçlı olmaz? Küçükken hep düz saçlı olmaya özenirdim ama artık barışmıştım. Kendi hikayemin başrolü de bendim.
"Aşkım evet güzeller ama bugün aşırı resmi bir ortamda olacağız bence düzleştirmelisin."
Haklıydı. Bu saç resmi durmuyordu pek.
Uzun süren bir süslenme seansından sonra koyu kahve saçlarım artık düz ve tepemde sıkı bir at kuyruğuydu. Üzerimde lacivert bir blazer ceket, mini kalem etek takımı, beyaz yakaları fırfırlı bir gömlek ile siyah stiletto.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Japon Ajanı
Aksiyon"Japon ajanı mısın? Ermeni misin nesin?" "Çevirmenim, sakin ol komutan."