İyi Geceler

106 13 34
                                    

Şaşkınlıkla Herobrine'a baktım, "Hayır, korkmadım..." Dedim. Herobrine kıkırdadı ve elini saçımdan çekip belime koydu. "Demek ki ben senin için bir okyanusum, ilginç... Oysaki ben ateşe hükmeden Yüce Herobrine'ın ta kendisiyim." Dedi Herobrine, bir eliyle yüzümü sevmeye devam ediyordu.

Sonra Herobrine yavaşça ellerini vücudumdan çekip yatakta doğruldu, gülümsemesi solmuştu. "Ne oldu Herobrine?" Diyerek ben de doğruldum, Herobrine ile göz gözeydik yine. "Gitme... Bugün benimle kal. Sadece ikimiz..." diye mırıldandı Herobrine, kalp atışlarımın hızlandığını ve ellerimin titrediği hissettim. "Lütfen..." diye fısıldadı Herobrine, çenesini boynuma yerleştirdi. Ellerimle onun geniş sırtını sardım, bir süre bekledik. Kollarımı gevşetip geriye doğru çekildim.

"Gitmeyeceğim... Sonuçta senin de dediğin gibi, sana doyamıyorum..." Dedim, ellerim yüzünü sarmalamıştı. Herobrine çapkınca gülümsedi, "Biliyorum cici çocuk, uslu ol..." dedi ve baş parmağıyla dudaklarıma dokundu. Ürperdim ve nefesimi tuttum, Herobrine ise beni dikkatlice izliyordu.

Sonra eski şakacı moduna bürünüp ayağa kalktı, "Eee, Stevie? Acıkmışsındır, sizin dünyanızda neredeyse akşam olmuştur şimdi. Gel, gidelim." Dedi Herobrine, sonra elini bana doğru uzattı. Uzattığı elini tuttum ve ayağa kalktım, Herobrine önden çıktıktan sonra iki adım arkasından onu takip etmeye başladım.

Herobrine birkaç adım sonra durdu ve ellerini iki kere çırptı, yanımıza koşarak siyah bir iskelet geldi. "Buyurunuz efendim... Size nasıl hizmet etmemi isterdiniz?" Diyerek yerlere kadar eğildi iskelet, Herobrine umursamaz davrandı; "Acıktık. Bize güzel bir sofra kur." Dedi, iskelet tekrar yerlere kadar eğildikten sonra hızla kayboldu. Şaşırmıştım, "Seni kral yaptığımızda bize de mi böyle davranacaksın?" Dedim. Herobrine kıkırdadı ve "Onlar beni anlıyorlar, bizim iletişim şeklimiz bu. Sen çok karışma minik kılıçlı Stevecik." Dedi, sonra yürümeye devam ettik.

Genişçe bir odaya gelince durduk, tavan en az yirmi beş blok yukarıdaydı. Koca odanın ortasında büyükçe bir masa duruyordu. Herobrine masanın başındaki tek sandalyeye geçti, oturacak başka bir yer yoktu.

"Ben nereye oturacağım?" Diye sordum etrafıma bakınırken. Herobrine ufak bir kahkaha atıp elini dizine vurdu. Kucağını göstererek "Gel, buraya otur. Ayakta kalma." dedi, suratım sanki yanıyordu. "A-aptal... Ne işim var benim senin kucağında? Küçük çocuğun muyum ben senin?" Dedim, Herobrine yine güldü; "Evet, öylesin Stevie. İstersen bundan sonra bana babacık da diyebilirsin." Diye fısıldadı. "Eğer gerçekten gitmememi istiyorsan kendime ait bir sandalye istiyorum." Diye çıkıştım, Herobrine hızla ayağa fırladı ve dibime kadar geldi. "Şımarık çocuk..." dedi bana, sağ eliyle çenemi tuttu. Sonra yavaşça beni bırakıp yerine oturdu,

Herobrine yerine yerleştikten sonra içeriye aynı siyah iskelet girdi; büyük bir tepsi taşıyordu. Tepside envai çeşit yiyecek vardı; biftekler, sebzeler, meyveler... İskelet dikkatlice tepsiyi masaya koyup tabakları masaya yerleştirirken Herobrine "Kendinize de bir şeyler hazırladınız mi?" Diye sessizce sordu iskelete, iskelet başını evet anlamında salladıktan sonra "Evet, efendim... Şimdi sayenizde karnımız doyacak..." dedi, Herobrine dostça iskeletin omzuna dokundu. "Yiyin, yavrularım... İstediğiniz başka bir şey varsa mutfaktan alın." Diye fısıldadı Herobrine, iskelet tekrardan minnetle evet anlamında başını salladı ve boş tepsiyi alarak kapıya doğru yürüdü. Herobrine iskeletin arkasından "Steven Bey için de bir sandalye lütfen!" Diye seslendi, iskelet hızla odadan çıktı.

Birkaç saniye sonra elinde Herobrine'ın sandalyesinden biraz küçük bir sandalye ile içeriye girdi. Sandalyeyi Herobrine'ın sandalyesinin karşısına koyarken "Steven Bey için bir sandalye..." dedi ve hızla gözden kayboldu.

Sandalyeye oturup "Teşekkürler Herobrine. Senin yüzünden adım 'Steven' oldu!" Diye çıkıştım. Herobrine gülümseyip "Rica ederim, afiyet olsun mankafa." Dedi ve önündeki boş tabağa büyük bir parça biftek aldı. Sonra eliyle bana sofrayı göstererek "Yesene!" Diye bağırdı. Tabağıma biraz et ve sebze aldım, Herobrine ile tek kelime etmeden yemeği yemeye başladık. Gerçekten farkına varmadan çok acıkmıştım, etten koca parçalar alıp çiğnemeye başladım.

Yemeğimizi yedikten sonra yine Herobrine'ın yatak odasına geçtik. "Kusura bakma Stevie, misafir ağırlamadığım için yedek yün bloğum yok. Gördüğün üzere bu da bir yatak değil, yün bloklarından yapılmış sahte bir yatak." Dedi Herobrine, o zaman yatağın gerçekten sadece yün bloklardan yapılmış olduğunu gördüm.

"İyi de neden gerçek bir yatak kullanmıyorsun ki?" Diye sordum, Herobrine pis pis gülümsedi. "Eğer gerçek bir yatak kullansaydım bu gece kırılırdı, şayet ikimiz de yatakta oldukça hareketliyiz." Diye mırıldandı, sinirle suratına baktım. Şimdi Herobrine... Gerçekten 'o şeyi' mi kastetmişti?!

Herobrine yeniden kıkırdadı ve "Ah benim avanak Steveciğim... Nether'da yatak kullanamazsın, yatak patlar..." dedi. Okuduğum bir kitap aklıma geldi, evet gerçekten Nether'da yatakta uyumak imkansızdı çünkü yatak bir bomba gibi patlıyordu.

Herobrine gülümsedi ve yatağına oturdu, eliyle yanını işaret etti. Usulca geçip yanına oturdum, başımı omzuna yasladım. Herobrine kafama ufak bir öpücük kondurdu ve öylece kaldık.

"Herobrine, ben neden o okyanusu gördüm?" Diye sordum, Herobrine yumuşak bir bakışla beni süzdü. "Bir çeşit yolculuğa çıktın, Steve. Kalıpların dışındaki Herobrine'ı gördün, ben senin için neyi ifade ediyorsam onu gördün. Gözlerimi kapatıp seni suyun altında gördüm, çabalamıyordun. Boğulmuyordun da, sadece huzurluydun... Demek ki benden korkma zamanların çoktan sona erdi, mutlu olduğumu itiraf etmeliyim. Bu beni sevdiğine bir işaret." Dedi Herobrine, gözlerinin içi parlıyordu.

"Steven... Uykumuz geldi, değil mi? Haydi uyuyalım." Dedi Herobrine ve ayağa kalktı. Bir çırpıda üstündeki kıyafetleri çıkarıp ortalığa gelişigüzel attı. Artık üstünde sadece siyah boxer'ı vardı.

Belirgin baklavaları ve ince bir beli vardı. Geniş omuzları ve kaslı kolları sanki bir heykeltıraşın özeniyle yapılmıştı. "Yemekte doymadın galiba? Gözlerinle beni yedin de, o yüzdendir söylüyorum." Dedi Herobrine alayla. Gözlerimi vücudundan çektim ve dışarıyı izlemeye koyuldum.

Herobrine yavaşça yaklaştı ve yanımdan geçerek yatağa girdi, "Uykun yok galiba Steven? Gelmiyorsun..." dedi. Sakince ona doğru döndüm, "Yok, uykum yok... Sen uyu Herobrine." Dedim ve yatağa oturdum, Herobrine gözlerini çoktan kapamıştı.

Yaklaşık yarım saat sonra Herobrine'ın tamamen uyuduğunu gördüm, hiç beklediğim gibi değildi. Sert ve alaycı yüzü yumuşamış, tıpkı bir bebeğinkine benzemişti. O kadar masum görünüyordu ki... Bir melek uyuyormuş gibiydi.

Yüzümü yüzüne yaklaştırdım ve ona yakından baktım. Dudakları hafifçe aralanmış, gözleriyse sıkıca kapanmıştı. Yavaşça kafamı kalbine yasladım, kalbini dinledim... Sanki okyanusun sesini hâlâ duyar gibiydim...

Kafamı göğsünden çekip yüzüne tekrardan baktım. Yüzü çok... öpülesi duruyordu. Sanki susuzluktan ölecekmişim de Herobrine'ın yüzü berrak bir ırmakmış gibi hissettim. Dikkatlice ona doğru eğildim, nefes alıp verişinin sesini bile duyabilecek yakınlıktaydım. Ellerimle yüzünü okşadım.

Sonunda kendimi tutamayıp dolgun dudağının hemen yanından, gamzesinin olması gereken yerden onu uzun uzun öptüm. Onun vücudundaki bir şeyler beni çağırıyordu.

Dudaklarım Herobrine'ın yakışıklı yüzünden ayrıldıktan sonra kafamı tekrar Herobrine'ın göğsüne yasladım ve gözlerimi kapattım. En huzurlu uykumu alacağıma emin olarak kollarımda onu sarmaladım.







"Sen bana aitsin..." (Herobrine X Steve)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin