"Yeniden karşılaştık, Steven..."

210 18 15
                                    

İskelet, girişi sarmaşıklarla kaplanmış bir mağaraya girdi. "Uğraşmaya değmez." Diye düşündüm. Tam o sırada şimşekler çakmaya başladı, ardından da yağmur döküldü. Hayatımda daha önce hiç böyle bir fırtına görmemiştim. Tuhaf bir his vardı üstümde, sanki felaket kötü bir şeyler olacakmış gibi...

Geriye dönüp gitmek istedim ama çok büyük bir sorun vardı, kımıldayamıyordum. Tüm vücudum korkunç bir baskıyla bulunduğum yerde tutulmak isteniyor gibiydi. Başımı bile oynatamıyordum, pelerin gibi üstüme taktığım özgüvenim bir anda yerle bir olmuştu. Sırtımdan soğuk terler aktığını hissettim. Derken, arkamdan yine o şeytani erkek sesini duydum...

"Çirkin ucube ha? Şu özgüvenine bak, sanırsın 'Özgüven Aşkım'! AHAHAHAH! Ahahah. ahaha... aha. Sen anlamadın galiba şakayı? Neyse."

Bu sesi tanıyordum, evet bu ses ona aitti. Savaşmak zorunda olduğum korkunç şeytana aitti bu ses... Dediklerinden bir kelime bile anlamamama rağmen korkmuş ve aynı zamanda sinirlenmiştim. Kılıcımın kabzasını daha sıkı bir şekilde tutmaya çalıştım. Vücudumu hareket ettiremediğimi yeniden fark ettim. Anlaşılan Herobrine benim bedenimi kontrol edebiliyordu. "İşte şimdi her şey bitti." Diye düşündüm. Bana yardım edecek kimse yoktu, üstüne üstlük uzunca süren bir çatışmanın ardından yorulmuştum. Arkama dönemediğim için kendimi şanslı hissettim, en azından onun o korkunç ve tiksinç görünüşüne maruz kalmayacaktım. "Yeniden karşılaştık, Steven... Sesimi tanıdığını biliyorum. Söyle, ben kimim?" Dedi bana. Kontrolsüzce titreyen sesime hakim olmaya çalışarak "H-Herobrine." Dedim. Derin bir nefes alıp yeniden konuştu: "Evet salak, ismim bu. Ama ben sana ismimi sormadım, KİM olduğumu sordum. Bir daha soruyorum, hem de mala anlatır gibi. Ben kimim?" Ne diyeceğimden emin olmamakla beraber ağzımdan birkaç cümle fırladı. "Sen herkesin nefret ettiği adamsın. Benim en büyük düşmanımsın. Öldürmem gereken bir avsın. Sen büyük şeytansın. Ve çirkinsin... Hem beden olarak hem de kalp olarak!" Herobrine ufak bir kıkırdama ile cevap verdi bana. Sonra arkamdan bana doğru yaklaşan adımlar duydum. Ardından boynumun solunda sıcak bir nefes hissettim. Kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu. Sesini ilk defa böyle yakından duyuyordum. Kalın sesinin hafifçe hırıltılı geldiğini duydum. "Benden bu kadar nefret ettiğini bilmiyordum Steve." Dedi kulağıma. Karnımın üst kısmında bir kasılma oluştu. Korku ve envai çeşit duygunun karışımı bir his ile dolmuştu içim. "Ha, Steve? Ben sana karşı o kadar kibar olmaya çalışıyorum. Bak, komik şakalar da yapıyorum. Ama karşılığında aldığım cevaba bak..." Diye fısıldadı yeniden, kılıcım saldırı pozisyonunda değildi artık. Ellerimin yavaşça gevşediğini fark ettim. "Herkese böyle pis oyunlar oynuyorsun seni koca çirkin iblis." Dedim, konuşabilecek cesaretimi anca toparlayabilmiştim. O ise sadece kıkırdadı... Başıma gelebilecek en kötü şeyleri hayal ettim. Tabiri caizse ölümlerden ölüm beğendim. "Korkuyorsun Stevecik. Ama korkunun dışında başka bir şey de var içinde..." Diye fısıldadı yine kulağıma Herobrine. "Ne varmış başka içimde?" Diye sordum, sesimin tonu düşmüştü. Herobrine sessiz bir kahkaha attıktan sonra "Onu senin hayal gücüne bırakıyorum." Dedi. Afalladım. Sessizliğimden faydalanan Herobrine kulağıma doğru konuşmaya devam etti: "Bak ne diyeceğim. Seni serbest bırakacağım, üstelik sana istediğin teçhizatı vereceğim. Sen de beni öldürecek ve hayaline ulaşmış olacaksın. İstediğin her şey ayağına gelecek; şan, şöhret, itibar... Sonuçta, senin asıl önemsediğin şey bu. Değil mi? Bana doğruyu söyle Steven." Gözlerim kararıyordu, bedenindeki kontrolü tamamıyla kaybettiğime ikna olmuştum. "Bu doğru değil, ben... Benim amacım ün değil." Dedim. Sesim deli gibi titriyordu. "Öyle mi, öyle mi canım? Demek amacın 'ün değil' ha? Peki o zaman neden Notch'a yalan söyledin?" Diye sordu bana. Şok olmuştum. Bayılmama ramak kalmıştı, başım dönüyordu. "N-ne yalanı? B-b-ben yalan söylemedim! Ne diyorsun sen?..." Diye kekeledim. "Hatırlasana Stefan -gerçi hatırlıyorsun eminim- Notch'un kalesine gittin. Ona bir çeşit 'kabus' gördüğünü söyledin. O da sana şunu sordu 'O iblis seninle konuştu mu? Eğer seninle konuştuysa onunla bizzat karşılaşmışsın demektir.' Sen ne dedin Steveciğim?" Dedi. Ortam sessizleşmişti. Sadece uğuldayan rüzgârın sesini ve Herobrine'ın nefesini duyuyordum.

"SÖYLESENE. CEVAP VERSENE, MALAK. NE CEVAP VERDİN NOTCH'UNA? NE DEDİN?" Diye bağırdı. Tüm tüylerim diken diken olmuştu, gözlerimden yaşlar akmaya başladı. Hıçkırıklarım arasında "O-ona senin benimle k-konuşmadığını söyledim." Dedim. Uzun parmaklı, güçlü bir el sağ kolumu tuttu. Artık nefes almakta bile güçlük çekiyordum. Kesinlikle kolumu koparacağına ya da kıracağına emindim. "Başka?" Dedi derinden gelen sesiyle. Sesinde öfke ve alay vardı. İçli bir nefes alıp "Eğer seninle karşılaşsaydım... Eğer seninle karşılaşsaydım s-seni öldüreceğimi söyledim." Diye cevap verdim ona. Kolumu sıkmayı bırakıp elini usulca çekti. Belli bir süre hiç bir şey yaşanmadı, ay tam tepemizdeydi. Gece yarısı gelmişti, Herobrine'ın en güçsüz olduğu vakit olduğu rivayet edilirdi gece yarısı... "Düşünmeni ve kendi zihninin farkına varmanı istedim Steve. Gördüğün üzere, sen gerçek, cesur bir kahraman değilsin. Ama eğer hâlâ insanların tek umudu ve kahramanı olduğunu düşünüyorsan buyur, sana dediğim gibi istediğin her silahı sana veririm. Sonra da sen yıllardır çalıştığın sefil dövüş ve silah hareketlerini yapar ve beni öldürürsün. Bu kadar basit mankafa, umarım anlamışsındır çünkü bir daha anlatmakla uğraşamam." Dedi Herobrine. Fırsat bu fırsattı ama içimdeki bazı hisler beni engelliyordu. Kılıcım elimden kayıp yere düştüğünde "Anlıyorum ama aynı zamanda bir anlam da veremiyorum." Dedi şeytan. Tam arkamda duruyor, hiçbir hareket yapmıyordu. "Yoksa arkanı dönmeye mi çekiniyorsun?" Diye sordu. Cevap veremedim. "Peki, bunu burada böylece bitirmek çok saçma olacak. Ayrıca hiç de eğlenmeyeceğiz, daha doğrusu ben hiç eğlenmeyeceğim. Eğer benimle yüz yüze konuşma cesaretini korkak benliğinde bulursan, Nether'daki kaleme gel. Kalenin ana odasında olurum büyük ihtimal. Eğer beni bulamazsan gardiyanlarıma 'Merhaba, ben korkak ve dangalak Steve. Efendiniz ile konuşacaktım.' De. Onlara aynen bu komutu vereceğim için kelimesi kelimesine söylemen lazım haa, yoksa o çok korktuğun Cehennem Kuyusu'na atılırsın haberin olsun. Orada yıkanmayı çok seviyorum, sabunum olmak istemiyorsan dediklerimi unutma. Bu arada, çok sıkıcı ve aptalsın. Hoşça kal ve iyi geceler, Steven." Dedi Herobrine. Sonra tüm bedenimin rahatladığını hissettim. Yerden kılıcımı alıp doğruca evime koştum. Şafak sökmek üzereydi...

"Sen bana aitsin..." (Herobrine X Steve)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin