End

143 17 20
                                    

Boşlukta sürüklenirken düşündüğüm tek şey Herobrine'dı.

Gözlerim yavaşça açılırken bedenimde soğuğu hissettim, bedenimin her uzvu üşüyordu. "Herobrine olsaydı üşümezdim, o beni ısıtırdı..." dedim ve etrafıma bakınmaya başladım. Kutu gibi bir şeyin içindeydim ama dışarıya doğru kazılmış bir merdiven vardı, "Herobrine yapmış olmalı." Diye düşünerek merdiveni tırmandım. Merdivenlerden çıktıktan sonra gördüğüm manzara beni ürküttü, etrafta binlerce enderman vardı.

"Ejder neredeyse Herobrine da oradadır." Diye düşünerek gökyüzünde gözlerimi gezdirmeye başladım ama görünürde bir şey yoktu. Etrafımı daha dikkatlice incelemeye başladım.

Ortada garip bir yapı ve uzağında bir yuvarlak olarak dizilmiş koca obsidyen sütunlar vardı, kocaman uçan bir adanın üzerindeydim.

Endermanlarle göz teması kurmamaya çalışarak ilerlemeye başladım, gökyüzünde sadece karanlık vardı. Birden bir hırıltı duydum, belimin sağında kuvvetli bir vuruş hissettiğimde hırıltı çığlığa dönüştü. Kılıcımı elime alıp savurdum, bir enderman'i öldürmüştüm. Şimdi yüzlercesi bana bakıyordu.

Kılıcımı elime alıp koşmaya başladım, bu kadar endermanle havada süzülen bir adada asla savaşamazdım. Koştum, nefes alış verişim hızlandı. Daha da koştum, koştum, koştum... Ve yanımda bir sancı daha hissettim, panikle dönmeye çalışırken ayağım takıldı... Ve düştüm... Boşluğa...

Hızla boşlukta düşmeye başladım. Sanki derin bir okyanusa girmiş gibiydim, boğuluyordum. Kollarımı bilinçsizce çırpmaya başladım, ölecektim. Bilincim kapanmaya başladı...

                             ...

Rüzgarı hissettim, sertçe saçlarımı savuran rüzgarı... Başımın altında yumuşak bir şey vardı, gözlerimi hızla açtım. "DUR, SAKİN OL!" diye bağırdı Herobrine, sağ koluyla beni sıkıca tuttu. "Ejderin üstündeyiz, sakın ani bir hareket yapma." Diye mırıldandı Herobrine, beni sıkıca tutmaya devam ederken. Sakince aşağı baktım, sütunların üstünde süzülüyorduk. Ejder yavaşça alçaldı ve Herobrine beni kollarının arasına alarak ejderhanın üzerinden indi.

Herobrine beni yere yatırdı ve yanıma yattı, sonra sıkıca sarılıp "Steve... Seni kaybedeceğim sandım..." diye fısıldadı, saçlarımı okşuyor ve öpüyordu. Onun kollarında güvende hissettim, ve ona sıkıca tutundum. Herobrine beni dikkatlice okşuyor, yüzümü öpüyordu.

Herobrine benden yavaşça ayrılıp ayağa kalktı, "Gelmemen gerektiğini sana söylemiştim. Neden geldin?" Dedi Herobrine, hâlâ endişeli gözüküyordu. "Çünkü seni bırakamadım..." dedim, Herobrine bana yaklaştı. "Ben de seni seviyorum, sevgilim." Dedi Herobrine, elleriyle belimi kavradı. Uzanıp dudağımın yanını öptü, nefesi sıcaktı... Herobrine beni hemen bırakmadı, dudakları boynuma doğru ilerledi. Herobrine boynumu uzunca bir süre öptükten sonra geriye çekildi ve tek kaşını kaldırdığını gördüm.

"Stevecik, burnun kanıyor." Dedi Herobrine, elimi burnuma götürdüm ve parmaklarıma sıcak kanın bulaştığını gördüm. Herobrine beni yeniden kucağına aldı ve ejderhaya doğru yürüdü. Ejderin yanına gelince "Eh, görüyorsun sevgili ejderim... Bazen en kınadığımız şeyi yaşarız, beni eskiden öldürmeye yeminli bir adamı sanki ben de öldürmek istememişim gibi kucağımda taşıyorum işte. Aşk ota da konuyor boka da..." dedi Herobrine sesinde muzip bir tınıyla.

Ejder başını çevirdi, Herobrine "Hadi ama, onu buradan götürmem lazım. O olmadan mutlu olamam, o benim bir parçam artık." Dedi. Ejder başını tekrar bize çevirince Herobrine, "Lütfen izin ver, onunla birlikte çıkalım kapıdan. Onu burada bırakamam." Diye fısıldadı, ejder başını evet anlamında sallayınca Herobrine sevinçle zıpladı ve beni yavaşça yere indirdi. "Gitmeden önce, şu talihsizliğe bir bakalım.." dedi ve yerdeki ölü endermanin başına çöktü. Herobrine bir elini endermanin başına koydu ve diğer elini göğsünden bir karış uzakta tuttu. Enderman garip sesler çıkardıktan sonra ayağa kalktı, Herobrine rahatlamış bir iç çekti.

"Şimdi, birkaçınız size vereceğim koordinatlara gidecek. Oradaki insanları koruyacaksınız. Sakın kafanız karışmasın, Monde de orada." Dedi Herobrine, ve parmağını şıklattı, yaklaşık elli tane enderman birden yok oldu. Herobrine bana döndü ve elimi tuttu, birlikte sütunlardan birine doğru ilerledik. Herobrine sütunun üstündeki gizli bir düğmeye bastı ve sütunun üstünde tam bir insanın sığabileceği büyüklükte bir delik açıldı. Birlikte delikten girdikten sonra delik kapandı. Yerde tek blok genişliğinde yatay bir Nether portalı duruyordu. "Bu da benim küçük sırrım, aslında bu mümkün değil ama hallettim bir şekilde." Dedi ve elimi daha sıkı tuttu. Önce o, sonra ben portaldan atladık.

O tanıdık bulantı hissi bünyemden gidince Nether kalesinin kapısının önünde olduğumuzu fark ettim. Herobrine derin bir nefes alıp bana baktı, "Maalesef Alex orada yoktu, oraya hiç gitmemiş. Geriye tek bir yer kaldı, Notch'un sarayı... Ama oraya bugün gidemeyiz." Dedi. "Neden Herobrine?" Diye sordum, Herobrine eliyle kolundaki hayali saati işaret etti. "Akşam oldu ve bir an önce yeraltı sığınağına gidip idman yapmamız gerek." Dedi, sonra elimi bir kere daha tuttu ve gözlerimi kapatmamı istedi. Gözlerimi yeniden açtım ve kendimi Herobrine ile birlikte yeraltı sığınağındaki odamda buldum.

Birden aklıma geldi ve heyecanla atladım, "Herobrine, atlarımız! Onları unuttuk!". Herobrine gülümsedi ve "Korkma, ahırdalar. Herobrine asla böylesine basit bir hata yapmaz." Dedi, elimi dudaklarına yaklaştırıp kocaman öptü.

Herobrine'ın dudağının kenarında kanı kuruyan yarasına uzandım ve öptüm. Herobrine kıkırdadı ve başka hiçbir tepki vermedi. Ben geri çekilince Herobrine şımarıkça sordu, "Of bee, bitti mi?".

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Feb 26 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

"Sen bana aitsin..." (Herobrine X Steve)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin