Kayıp

89 12 13
                                    

Başım ağrıyordu, yavaşça gözlerimi araladım. Etrafımda şehir meydanındaki insanlar vardı. Aralarında Alex'in birliğindeki eski Notch askerleri ve ahırları yanan köylüler vardı. Hepsi oldukça iyi gözüküyordu.

"Alex... Alex nerede?" Diye fısıldadım ve tek tek hepsinin suratına baktım. Köylülerden asıl ahırı yanan o agresif, çiftçi köylü yavaşça yaklaşıp yanıma çöktü. "Steve efendimiz... Komutan Alex hepimizi iyileştirdi ve..." Adam arkasına döndü ve omuzları sarsılmaya başladı, ağlıyordu.

Hızla ayağa kalktım, "Hey, konuşsanıza! Nerede Alex?" Dedim, delirmek üzereydim. Alex'in eski birliğinden bir asker, buz gibi bir sesle konuştu:

"Alex komutanım hepimizi bu yeraltı sığınağına getirdi ve bize çok özel bir iksir içirdi. İksir son damlasına kadar bitti ve herkese yetti. Biri hariç... Alex komutan hariç."

Toparlanmam birkaç sakika sürdü, kafam karışmıştı. Göğsümdeki yaraya baktım, ne bıçak vardı ne de bir yara... Alex beni de iyileştirmişti ama kendine bir damla bile iksir ayırmamıştı.

"İksir; efendimiz Herobrine'a aitmiş, komutanımız Alex bize kurtulmamızın efendimiz Herobrine sayesinde olduğunu söyledi..." dedi kalabalığın arasındaki genç bir kadın. Tekrar sordum, "Şimdi Alex komutanım nerede?". Ahırı yanan köylülerden demirci olan konuşmaya başladı; "Hepimiz iyileştikten sonra artık sizin, Steve komutanın himayesinde olduğumuzu söyledi. Ve gitti, nereye gittiğini hiçbirimiz bilmiyoruz komutanım..."

Kafam karmakarışıktı, çıkıp Alex'i aramak istedim ama yapamazdım çünkü artık bunca insan benim komutlarımla hareket edecekti. Birkaç dakika kafamı toparladım ve konuşmaya başladım:

"Yoldaşlarım, şimdi her zamankinden daha dikkatli olmamız gerekiyor. Çünkü Notch amacımızı anladı ve peşimize binlerce asker taktı. Başarısız olduk, evet. Ama bu hep başarısız olacağımız anlamına gelmez! Komutan Alex'in sözlerini hatırlayın, içinizdeki umudu hatırlayın! Şimdi o umudun onlarca kat fazlasına ihtiyacımız var..."

Herkes pür dikkat beni dinliyordu, bana saygı duyduklarını hissedebiliyordum. Sakin ama kamçılayıcı bir şekilde konuşmaya devam ettim:

"Siz bana ne kadar saygı duyuyorsanız, ben de emin olun size o kadar saygı duyuyorum. Şimdi, benim fikrim bu yeraltı sığınağını daha da güçlendirmek ve gizli acil durum odaları yapmak. Siz ne diyorsunuz?"

Kalabalık kendi arasında mırıldandı, görünüşe göre herkes bu fikri onaylamıştı. Bana bakıp "Evet, haklısınız efendim, başlayalım" gibi sözler söylediler. Kırılan heveslerinin yeniden güçlendiğini anladım.

Birden yeraltı sığınağının girişinden bir ses geldi, herkes korkuyla sindi. Onları arkama aldım ve kılıcımı giriş kapısına doğru uzattım. Kapı yavaşça açıldı...

"Herhalde bunca işi ben olmadan yapmayı planlamıyordunuz, ha?" Dedi içeriye giren kişi. İçeri girip kapıyı arkasından kapattı, bu Herobrine'ın ta kendisiydi.

Kalabalık şaşkınlık ve hayranlıkla tepki verdi, kimse bunu beklemiyordu, ben de dahil.

"Herobrine! Geldin!" Diye bağırdım ve ona doğru koştum, Herobrine gülümsedi. "Elbette geldim, siz burada savaşırken yatağımda yatacak değildim ya?" Dedi ve kalabalığa doğru yürüdü. Kalabalık kendi arasında fısıldaşıyordu, herkes gözünü kırpmadan Herobrine'a bakıyordu.

Herobrine kalabalığın önüne gelince durdu, "Cesur dostlarım, size minnettarım. Şimdi, izninizle üç dostumu daha sizinle tanıştırmak istiyorum. Onlar bana her zaman destek oldular ve şimdi de yardımlarını asla esirgemeyecekler." Dedi, yavaşça gülümsedi. Kalabalık şaşkınlıktan tepki bile veremezken o agresif çiftçi "Siz nasıl uygun görürseniz Kral'ım..." dedi ve herkes Herobrine'ın önünde eğildi. Herobrine "Hayır, hayır eğilmeyin. Lütfen... Sanki Notch'muşum gibi hissettiriyor." Dedi ve şefkatle herkese tek tek baktı.

"Sen bana aitsin..." (Herobrine X Steve)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin