Tünelin sonunda tek blok genişliğinde, sonunu asla göremediğim bir köprü vardı. Korkulukların bazıları kırılmış, bazılarıysa deforme olmuştu. Geri dönmeyi düşündüm, hiçbir şey olmamış gibi evime geri dönmek istedim. Ama artık çok geçti, madem başlamıştım bitirmek zorundaydım. Sıcaktan alnıma yapışmış saçlarımı geriye taradım. Nefesimi kontrol etmeye çalışarak köprüden geçmeye başladım.
Köprüde yer yer boşluklar vardı, adımlarımı dikkatle atıyordum. Saatlerce yürümüş gibi hissediyor ve kafamı kaldırıyor, sonra sadece on adım attığımı görüyordum. Canım sıkılmıştı, başım ağrımaya başlamıştı. Bu lanet köprü git git bitmiyordu, üstelik köprünün ucunun nereye gittiğini bile bilmiyordum. "Umarım kaleye götürüyorsundur beni aptal köprü." Diye söylendim. Daha hızlı yürümeye başladım, sanki ileride bir karartı vardı. "Kale!" Diye haykırdım. Sonunda varmış olabilirdim, umutlanmıştım. Artık yürümeyi de bırakmış, neredeyse koşuyordum. İlerledikçe karartı daha belirginleşiyordu, kocaman bir yapının silüetini görüyordum artık. Koca kuleleri olan, ucunu bucağını göremediğim bir kale...Birden bir çığlık sesi duydum, refleks halinde sağıma dönünce koca bir alev topunun bana doğru geldiğini gördüm. Kılıcıma uzanmaya kalmadan bir patlama sesi duydum. Şok halinde geriye savrulurken köprünün ikiye bölündüğünü gördüm, alev topunun geldiği yöne bakınca koca, beyaz bir yaratık gördüm. Kırmızı gözleri öfkeyle parlıyordu. Canavar tam ağzını açmıştı ki silik bir ıslık sesi duydum. Canavar bir süre olduğu yerde kaldı, ben de köprünün sağlam sayılabilecek parçalarına tutunarak karşıya geçmeye çalışıyordum. Köprünün sağlam yerine vardığımda canavarın çoktan gitmiş olduğunu gördüm. Can havliyle köprüden kurtulmak için koşmaya başladım. Köprünün bitmesine iki adım kala önümü iki iskelet kesti. Ama bu iskeletler normal iskeletlerden çok daha farklıydı, bir kere bunlar siyahtı. Bizim sıska iskeletlere kıyasla uzunlardı da, hatta benden bile biraz uzunlardı. Ellerinde yay ve ok yerine taştan kılıçları vardı. Kılıçlarını bana doğrulttular. "Hey hey, sakin olun. Ziyaretçi olarak geldim." Dedim. İki iskelet birbirlerine bakıp geri bana döndüler. "Ellerini kaldır. Adını söyle. Kodu söyle." Dedi sol taraftaki. Ellerimi kaldırıp adımı söyledim. Koda gelince... Kodun ne olduğunu bilmiyordum. "Herobrine beni bizzat davet etti, kod falan bilmem ben." Dedim. Birdenbire sağdaki iskelet gürledi, "Sen kimsin de efendimize ismiyle hitap edersin! Kurban edileceksin, saygısız insanoğlu!" Diye gürledi. Tam o sırada Herobrine'ın kaleye gidince söylemem gerektiği şeyi bana o lanet gecede söylediğini hatırladım. "Tamam dur!" Diye bağırdım. "Ş-şey merhaba, ben korkak ve dangalak Steve. Efendiniz ile konuşacaktım da." Dedim ellerim havadayken. İki iskelet döndü, birbirlerine bakıp kahkahalar atmaya başladılar. Sağdaki yere yığıldı "AHAHAHAH! DANGALAK MI DEDİ O?" Diye haykırdı kahkahalarının arasından. Soldakiyse elleriyle karnını tutmuş, gülmesini durduramıyordu. Evet, Herobrine yapmıştı yapacağını. Soldaki konuşmaya başladı "Efendimiz çok eğleneceksiniz dediğinde bu kadar eğleneceğimizi tahmin etmemiştim. Neyse, dangalak Steve bey, buyurun geçin." Dedi yolu göstererek. Onlara cüretkar bir bakış attım, efendilerini öldürecek kişi olduğumu bilmiyorlardı anlaşılan. Onlarla uğraşmadım, değmezdi. Büyük oynamam lazımdı ve asıl patrona gidiyordum.
Kalenin büyük ve ihtişamlı kapısından geçtim. Kalenin kapısındaki başka bir iskelet önüme düştü, "Beni takip et." Dedi. Birkaç merdivenden çıktık, uzun koridorlardan geçtik ama sanki aynı yerde dönüp duruyorduk. En sonunda uzunca bir koridorun sonundaki çiftli kapıya vardık. Asker kapıya iki kere vurdu, bir saniye sonra bir kere daha tıklattı kapıyı. "Efendim, garip insan geldi." Dedi iskelet. Benim nerem garip diye düşünürken kapı hafifçe açıldı. O an dönüp iskelete baktığımda korkudan renginin attığını gördüm, az önce bana beylik taslayan bu aciz yaratık şimdi korkudan titriyordu. "Sen içeri gireceksin." Dedi ve arkasına bakmadan koridoru hızlı adımlarla geçti. Hafifçe aralanan kapıya dikkatle baktım. Derin bir nefes alıp parmaklarımın ucuyla kapıyı ittim. Odada kimse görünmüyordu, etraf sakindi.
Aslında oda oldukça hoştu, genişçeydi ama karanlık sayılırdı. Aydınlatma sadece Kızıltaş meşalesi ve bir iki tane glowstone ile yapılmıştı. Kapının karşı çaprazında büyük bir çalışma masası ve kadife, işlemeli bir sandalye duruyordu; tıpkı bir tahta benziyordu. Masanın üstü dağınıktı, yerlerde birkaç kağıt vardı. Masanın hemen solunda koca bir pencere ve pencerenin yanında da karşılıklı bulunan, oldukça rahat gözüken siyah deri iki kanepe ve küçük bir sehpa duruyordu. Şık bir yerdi burası ancak daha fazla incelemeye vakit bulamadan kapının kapandığını duydum. Hemen arkamı döndüm ve yine kimseyi göremedim. Derken Herobrine'ın içli bir kahkahasını duydum, "Vay, Steven hazretleri buyurmuşlar... Hoş geldiniz, ne içersiniz? Kan, lav, zıkkımın kökü?" Sinirlendim, "Çok misafirperversin! Hepsi sende kalsın, istemez." Dedim. Ama Herobrine uslanmıyordu, benimle uğraşmaya devam etti, "Aaa, yoksa sen darıldın mı bana? Hani şu dangalak şakası için? Ahahaha, ama kabul et Stefan çok iyiydi." Dedi yine kıkırtılar arasından. "Ben senin oyuncağın değilim! Ciddi konuşmaya geldim." Diye çıkıştım. "Sıkıcı olduğunu söylemiştim, değil mi salak kahraman çocuk?" Dedi. Sesi hemen arkamdaydı, bu beni geriyordu. "Şöyle oturalım o zaman, rahatça konuşalım." Diye beni oturmaya davet etti. Ama bu seferki sesi başkaydı, kafamın içinde yankılanmıyordu. Bu sefer tıpkı normal bir insanın konuşması gibi duru ve anlaşılırdı sesi. Ama hala derin, mırıltılıydı sesi. Yavaşça koltuğa doğru yürüdüm, koltuklardan birine çoktan çökmüştü Herobrine. Asla ona bakmıyordum, başımı yere eğmiştim. Birden Herobrine sordu, "Ne o, artık alışmış gibisin. Yoksa eğlence bitti mi sandın?"
![](https://img.wattpad.com/cover/350446648-288-k427694.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
"Sen bana aitsin..." (Herobrine X Steve)
Fantasiaİnsanın en büyük düşmanı, en büyük aşkına dönüşebilir miydi? Öldürmeye yemin ettiği karanlık bir şeytana aşık olabilir miydi insan? Ve parmağında kukla gibi oynattığı zavallı savaşçıya acıyabilir miydi şeytan?..