Kafamı yerden kaldıramıyordum, nedenini tam olarak bilmiyordum. Belki karşılaşacağım şeyden korkuyordum, belki de buna hazır değildim. Belki de Herobrine'ın dediği gibi bu gizemin, eğlencenin bitmesini istemiyordum. Madem öyleydi, ne diye gelmiştim buraya? Hem de odasına kadar girmiştim...
"Hadi ama Stevecik, ayakta kalma. Yoksa oturacağın yere mi oturdum?" Diyen Herobrine'ın sesiyle irkildim. Kafamı kaldırmadan karşısındaki koltuğa oturdum. Herobrine hışımla yerinden kalkıp konuşmaya başladı "Bu kadar utangaç olduğunu bilmiyordum Steven. Ama utanma, daha neler görecek bu gözlerin... Şimdiden alış.". Birden elini çenem ve boynumun bağlandığı noktaya uzattı. Korkuyla geri çekilecektim ki çenemden tutup kafamı kaldırdı. Yüzlerimizin arasında santimetreler vardı sadece, onu öylesine net görüyordum ki...Ressamlar tarafından çizilmişçesine kusursuz ve yakışıklı bir yüz vardı karşımda, çirkin bir canavar değil. Koyu kahverengi saçları hafifçe dağınıktı, kaşları bir yay gibi gerilmişti. Bir heykeltıraşın özenle şekillendirdiği heykellerdeki gibi kusursuz bir burnu ve dolgun, şekli belirgin , hafif pembe dudakları vardı. Keskin hatlı yüzündeki çene kasları yüzüne farklı bir hava katıyordu. Gözleriyse... Gözleri sanki başka bir dünyaya açılan büyülü bir kapıydı. Kar beyazı iki badem göz, ay ışığı gibi parlıyordu. O an saatlerce onun yüzünü izlemek istedim, böyle bir estetik harikasını hayatımda daha önce hiç görmemiştim. Elini çenemden boynuma, oradan enseme götürdü. Hafifçe kıkırdadı, hipnotize olmuş gibiydim. "Bana ne çeşit bir büyü yapıyorsun?" Dedim fısıldayarak. "İnan bana, ben hiçbir şey yapmıyorum Steven." Dedi gözlerini gözlerimden ayırmadan. Elini yavaşça çekip az önce oturduğu koltuğa geri döndü. Kalbim sanki sığmıyordu yerine, korku muydu bu? Hayır, bu başkaydı. Peki neydi bu? Bilemiyordum...
Birkaç dakikalık sessizlikten sonra "Eee kahraman kılıklı, konuşsana. Dilini mi yuttun yoksa? Dur gelip bakayım, dilin nereye kaybolmuş." Dedi Herobrine ve yerinden kalkacak gibi oldu. "B-ben iyiyim. Sadece..." diyebildim. Yakışıklı iblis yerine yerleşti. Arkasına yaslanıp dirseklerini omzunun hizasına getirip koltuğun üzerine koydu. "Sadece ne? Hayalindeki ucubeden daha mı çekiciyim?" Dedi kafasını hafifçe geriye atarken. Açık açık benimle eğleniyordu, altında kalamazdım. "Aslında kılık değiştirdiğini düşünüyorum. Bir iblis nasıl bir insan gibi görünebilir ki?" Dedim, elim koltuğun üstündeyken. Kafasını kaldırıp bana baktı, başını hafifçe sağa eğdi, "Bunun gerçek formun olduğuna seni nasıl ikna edebilirim? Hmmm..." diyip eliyle çenesini sıvazlamaya başladı. Belli bir süre sonra elini çenesinden çekip işaret parmağını havaya doğru salladı "A-ha! Cezalandırılmış iblisin hikayesini biliyor musun?" Diye sordu. "Bilmiyorum." Dedim, merak ediyordum. "O zaman beni dikkatlice dinle, Stefan. Anlamadığın yer olursa soramazsın çünkü bir daha sana açıklamakla uğraşamam." Diyip anlatmaya başladı Herobrine...
![](https://img.wattpad.com/cover/350446648-288-k427694.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
"Sen bana aitsin..." (Herobrine X Steve)
Fantasíaİnsanın en büyük düşmanı, en büyük aşkına dönüşebilir miydi? Öldürmeye yemin ettiği karanlık bir şeytana aşık olabilir miydi insan? Ve parmağında kukla gibi oynattığı zavallı savaşçıya acıyabilir miydi şeytan?..