Karmakarışık

130 14 13
                                    

Yorucu bir süreçten geçmiştim ve başım çok ağrıyordu. Atımdan inip kraliyet hizmetkârlarından birini çağırdım, atımı kraliyet at ahırına koymasını istedim. Eline birkaç altın tutuşturduğum hizmetkâr, mutlu ve aheste bir hâlde saraya doğru yol almaya başladı. Ben de hemen kendimi evime atıp içeriyi üstünkörü kontrol ettim. Görünürde bir sıkıntı yoktu, derince bir oh çekip duşa girdim. Hiçbir şey düşünmek istemiyordum, sadece duş almak, bir şeyler yemek ve uyumak istiyordum. Duştan çıkıp üstümü giyindim, bir şeyler yedim ve yatağıma uzandım. Tam uykuya dalmak üzereydim ki, kapı çaldı.

"Hay sizin ben..." diye başlayan uzun bir küfür edecektim ki kapı bir kere daha çaldı. Av bıçağımı yanıma alıp onu kapının yanındaki masaya bıraktım ve kapıyı açtım. Kraliyetin habercilerinden biriydi gelen. "Kıymetli kralımız sarayında sizi beklemektedir efendim." Dedi monoton bir tavırla. Ölü bir ifadeyle suratına bakıp "Kralımıza yarın müsait olduğumu ilet." Dedim. Ama adam inançıydı, "Kralımız sizi hemen görmek istiyor." Diye tutturdu. "Peki tamam. Geliyorum, sen git." Dedim aptal haberciye. Ona hiç bahşiş vermediğim için bozulmuş, hışımla arkasına dönüp uzaklaşmıştı. Sinirlenmiştim, yorgundum. Ama sonuçta bu kraldı, Notch'tu. Emirlerini yerine getirmek zorundaydım. "Kral, kral değil ki!" Düşüncelerimden uzaklaşmaya çalıştım.

Resmi av kıyafetimi ve silahımı kuşanıp atıma atladım. Saraya doğru yola koyuldum. Bir anda kafamda bir şimşek çaktı, "İyi de bu adam niye çağırdı ki beni?" Diye düşündüm. Buraya geldiğimi nereden biliyordu? Acaba Herobrine'ı mı soracaktı? Neden gecenin bir yarısını beklemişti ki? Zaten Nether fikrini de ben ortaya atmıştım, vereceğim raporun vaktine benim karar vermem gerekirdi. "Acaba öğrendi mi?" Düşündüm. Acaba Herobrine ile konuştuğumu öğrendi mi?...

Düşüncelerim kafamı kemirirken saraya vardım. Sanki çok dinçmişim gibi dimdik durmaya çalışıyor, başımı yukarıda tutuyordum. Bayılacak gibiydim, acilen uyumam gerekiyordu. Ama bundan daha önemli şeyler vardı, kral beni bekliyordu. Kralı, Notch'u, bekletemezdim.

Taht odasının koca ahşap kapısından girip kralın önünde eğildim. "Hoş geldin Steve." Diye karşıladı beni. Eliyle toplantı masasının olduğu odayı gösterdi, "Toplantı odasına geçeceğiz." Dedi. Stresten terliyordum, başım dönüyordu. Ne dolaplar dönüyordu burada?

Masanın başında sadece Alex oturuyordu. Yüzündeki yorgunluğu gözden kaçırmak imkansızdı. "Diğer komutanlar nerede?" Diye sordum. "Onlara ihtiyacımız yok bugün." Dedi Notch, sesi her zamanki gibi emir tonundaydı. Masanın başına oturdu, ben de Alex'in karşısına geçtim. Alex kafasını kaldırdı ve göz göze geldik, o an anladım bir şeylerin yanlış olduğunu. Sorun ne der gibi anlık tek kaşımı kaldırdım, Alex ise dudaklarını birbirine bastırdı ve kafasını eğdi. Bu onun dilinde "Sıçtık." Demekti. İstemsizce alt dudağımı ısırdım.

"Gece gece buraya kadar geldiniz, teşekkür ederim. Durum bu kadar ciddi ve acil olmasa, sizi çağırmazdım." Dedi Notch, konuşurken sırayla hem bana hem Alex'e bakıyordu. "Konumuz anlayacağınız üzere o şeytan. Son zamanlarda gittikçe arsızlaştı..." Notch, bir süre durdu. Sonra konuşmaya devam etti: "Bugün onu gördüm, Herobrine'ı."

"Sen bana aitsin..." (Herobrine X Steve)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin