Gün ışığı pencereden süzülüp yüzüme vuruyordu. Yarım açık gözlerimi tamamen aralayıp etrafa baktım. Uyandıktan birkaç saniye sonra nerde olduğumu hatırlamıştım ve dünki olayı da hatırlayınca içime bir öküz oturdu. Bundan sonra nasıl yaşayacaktım bilmiyordum. Dün gece beni aşağılayan rezil eden adam yanımda uyuyordu. Yanımda bir yabancıyla bana hapishane olacak bu evde ne yapacaktım?
Kapı şiddetlice tıklatıldı. Baran birden uyandı. Uykulu sesiyle "efendim halime"dedi.
"Halime değil oğul biziz. Çarşafı sormaya geldik"
Ne için geldiklerini anladığımda iyice sinirlerim bozuldu. Bu saçmalığa hem ağlayıp hem kahkaha atmak istiyordum.
Baran'ın uykusu iyice açıldı. Söylene söylene yataktan çıktı. kapıyı yarım aralayıp kafasını dışarı çıkardı.
"Boşuna gelmişsiniz hala. Böyle saçma şeylere vakit harcayacağınıza yapacak daha önemli şeyler bulun""Ama oğlum tüm gelinlerden istenir biz elaleme ne diye-
"Elalem siktirip gitsin. Siz benim sözüme karşı gelip hâlâ burda dikiliyorsanız size de helal olsun. Namusum benimdir kimsenin ağzına sözünü vermem. Bunu da böyle söylersiniz"
Diyip kapıyı kapattı üstlerine.
"La havle sabah sabah ya" diye söylenmeye başladı odanın içinde gezerken. Uyku sersemliği geçmiş gözleri benim yataktaki yerimi bulmuştu. Yüzünden bir iğrenme ifadesi geçti."Sen de kalk üstünü değiş. Annemgille kahvaltıya oturacağız adam gibi giyin ve davran. Başka tatavanı asla çekemem seni de bir daha kurtarmam." dedi gözlerime bakarak.
Ona hiçbir cevap vermeden ayağı kalkıp bana ayrılan dolap bölmesini incelemeye başladım. Bu kıyafetlerin birçoğunu anne eklemişti sanırım. Tuhaf yöresel kıyafetler de vardı düz renk upuzun elbiseler de. Uzun elbiselerden birini seçtim kendime ve ona uygun da bir yazma. Baran ben yokmuşum gibi bir rahatlıkla değiştiriyordu kıyafetini. Ben ise banyoya gidip değiştirmeye karar verdim. Hızlıca giyindim banyoda. Saçlarımı toplayıp yazmayı gelişigüzel attım kafama. Odaya dönüp tuvalet aynasının önüne oturdum. Ordaki makyaj malzemelerini karıştırıp kapatıcı, allık ve rimel buldum. Kapatıcıya feci ihtiyacım vardı çünkü gözlerimin altı bir günde çökmüştü. Özellikle dün geceden sonra. Ağladığım için de hafif şişmişti gözlerim ama ona yapacak bir şey yoktu. Ben makyaj yaparken Baran beni bekledi köşe koltuğuna oturup. En son aynaya baktığımda bütün dikkat çeken yorgunluğa dair belirtileri silmiştim yüzümden.
Ayağa kalkıp kapının önüne vardım. Yüzüm kapıya dönük vaziyette Baran'ın kalkıp gelmesini bekliyordum. Aniden arkadan kollarımı birleştirdi. Duvara doğru yasladı beni. Ayağa kalktığını duymamıştım sessiz gelmişti.
"Bana bak Zeynep hanım, sanki ben kabahatliymişim gibi benimle konuşmamak da ne demek oluyor? Babamgilin yanında bana böyle davranamazsın bilesin." dedi nefesi ensemdeyken. Beni çok sert bastırıyordu duvara ve ellerimi acıtıyordu.
"Tamam Baran ağa dediğini yaparım" dedim. Gözlerim yavaştan dolmuştu.Canım çok acıyordu ve ağlamamı tutmamın sebebi kapatıcının yüzümden akmasını istemememdi.
"Bana aşağıda kocanmışım gibi davran. Ben de öyle yapacağım" diyip bıraktı beni. Sonra kapının kilidini açtı, beni önden buyur etti. Gerçekten karı-kocaymışız gibi.
Kahvaltıya birlikte indiğimizde herkes daha yeni masaya oturuyordu. Yardım edilecek bir şey var mı diye mutfağa girdim. Birkaç tabak da ben götürdüm. Evde yardımcı olmasını rağmen yapıyordum çünkü masada herkesin imalı bakışlarına maruz kalmak istemiyordum. Kızartmalar, börekler, sıkmalar, tuhaf etli çorbalar vardı, sabahtan beri uğraşıyordu demek yardımcı kadın. İsminin Halime olduğunu öğrendim. Baran'ın efendim Halime dediği bu kadındı sanırım, yardımcı sanmıştı geleni. Ama seslenirken Halime abla demem gerekiyor çünkü benden bi 15-20 yaş büyük olsa gerek. Onunla ufak tefek mutfak sohbetlerinden sonra tüm işler de bitince mecbur oturmam gerekti masaya.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NUMANOĞLU KONAĞI / (bir Adanalı hikayesi)
Chick-Lit"El kadar yabancıydık birbirimize; söz söylemeye hakkım var mıydı, sanmam."