Birden nereden çıktı bu bölüm ve kurgu akışına ara mı verdik diyenler, bu kitabın kurgusu biraz da böyle diyelim. Anmak böyle'li. İyi okumalar. Yaşamda iskambil piramitleriniz devrilmesin <3
Bölüm 9:
"Yarın. Yarına dair umutların, kestirimlerin, beklentilerin... Hepsi birer iskambil piramidi..." Vüs'at O. Bener
Pinhani, Nehirler Durmaz
Zülfü Livaneli, Bir Nehir Gibi
Onur Can Özcan, Hırka
Emir Can İğrek, Can Dostum
Yeni Türkü, ÇemberAkarsu'nun içinde bulunduğu anlar biraz belleğimi sınayınca bile eminliğinden şüpheye düştüğüm anılara dönüşüyordu. Onunla sarıldığımızı, en azından bir kez olsun bunu yaptığımızı söylemek istiyorum ama bunun yalnızca bir iddia ile sonuçlanacağını, gerçek olmama düşüncesinin beni yiyip bitireceğini biliyorum.
Çocukken insanlarla temas kurmakta o kadar rahat değildim, benim dile dökemediğim yalnızca bedenimin farkında olduğu sınırlar vardı. Oysa şimdi karşımda olsa, ona hiçbir şey olmasına gerek olmadan, içimden geldiği için sarılacağımdan emindim.
Onunla sabahları karşılaştığımız an ya da anlar. Bir anıyı sürekli mi döndürüyorum yoksa o sabahlar çok mu bilmiyorum artık. Kedilere mama verişi. Bana aldığı çilekli dondurma. Talep edişim. Bedava çıkacak mı diye bekleyişimiz. Soyadı. Adı ile asla seslenmeyişimiz. Akarsu. Sosyal bilgisi öğretmeninin onu kaldırışı. Sınıftaki gülüşler. Bizi çabasız şekilde güldürüşü. İlk defa ondan duyduğum tanımlar. Lezbiyenlik. Bilmediğimiz bir şeye duyduğu saygı. Pasif olmayan ama başkaldıran sessizliği. Akarsu'nun doğal akışı. Tamamlanamayan cümlelerden ibaret ona dair anılar, ağzımı açtığımda belli bir hikaye oluşmuyor. Belki bir anı da oluşturmuyor, bazı kelimeler yan yana geliyor ama onu anlatabileceğim kadar çok değil. Hayatımda var olduğunda aramızda çok büyük bir anı yaşanmadı onunla, o öyle biriydi benim için, bir günün arasında gördüğüm yüz, sakindi, benim coşkuma inat bu hayata uyum sağladığını her açıdan belli eden biriydi. Dürüsttü. Sürekli soru sorduğumu hatırlıyorum ya da zihnimde ona o gittikten sonra mı sorduğum sorular, biraz düşününce bundan da emin olamıyorum. Benim dünyamın en iyi insanı, hayatımda gördüğüm ilk iyi erkek oydu. Emin olduğum tek şey. Kendimi kandırsam insanlara ona dair bir hikaye anlatabilirim ama bunu yapamıyordum çünkü kendinden emin olan bir belleğe sahip değildim.
Bir gün Akarsu ile koridorda güldüğümüz bir an hatırlıyorum mesela, o an o kadar yakın ve eminlikle dolu ki, anıya dönüşmeden önceki netliğinde olsa da biraz üzerinde düşününce o koridordaki kişinin, karşımda bana gülümseyen kişinin o olup olmadığından emin olamıyorum.
Akarsu burada olsa ''Bellek statik değildir,'' derdi. Ya da demezdi. Beylik taslamaktan hoşlanır mıydı? Bazen bir cümleyi tam yerinde söyleyeceğini bildiği an yüzünde bir gülümse oluşurdu. Geliyor, derdik gelmekte olan. Ama bu o yaşlarına özgüydü, şimdi, bu yaşında nasıl olurdu? Ben bir sene içinde ne kadar çok değişiyorsam o da o kadar değişir miydi? Yoksa o benim gibi savruk, kendini arayan biri değildi de karakteri çoktan oturmuş muydu? Oturan karakterinin ağırlığı mı onu bu noktaya getirmişti?
Belleğim sınanıyor. Ama bana çilekli dondurma aldığı an gerçek olmalı. Üzerinde artık yitirmemek için çok düşünmüyorum, kurcalamıyorum. Fotoğrafı var, gamzesi gerçek. Sağ yanağında, o beyaz yüzündeki oyulmuş çizgi, varla yok arasında değil, altı çizili bir kelime belirginliğinde, var, gözlerinin içi gülmese bile orada. O hayal ürünü değil. Yoksa düşünürdüm gerçek mi diye. Değil. Fotoğrafı var. Ekranlarda onu gösterdiler, Akarsu kayıp diye. Akarsu artık kayıp değil. Çemberin dışında. Verdiği bir karar vardı, ona isyan etmek artık hiçbirimizin haddi değil. Tahminler yürütülmüş olmalı ama bu da kesin değil. Akarsu'ya dair kesinliğimizi kaybettik, içimdeki acı ve ondan da büyük olan sevgimiz dışında.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GELECEKTEN GELEN MASAL
Ficção AdolescenteAraya yıllar giren, bir varmış bir yokmuş derken yaz'ı deviren bir masal bu, kalabalık masaları yaşam alanı yapan çocukların masalı, geleceğe umutla bakmak için çabalayanların, ama önce savrulanların, çok savrulanların ve savrulurken birbirlerini bu...