BÖLÜM 4:
Bu bölüm yanımızda olmadıkları anlarda bile aklımızı başımıza getiren insanlara ithaf edilmiştir.
The Adults Are Talking, The Strokes
Sezen Aksu, Aykırı Çiçek
Mabel Matiz, Müphem
''Burası (...) artık asla yeniden umut edilemeyecek ve değeri asla kaybolamayacak bazı dostluk ve barışma anlarını tescil ediyordu. Tüm bunları, böyle olayların yaşandığına dair sahip olduğu hatıra dışında her şeyi, arkasında bıraktı.'' Jane Austen
Kaybetmiştim. Büyük kayıplardan bahsetmiyordum, çok güldüğüm bir filme artık gülememekten, kahvaltılarımı özenerek hazırlamamaktan, sabahtan akşama kadar yapmaktan hoşlandığım için zaman bulmaya çalıştığım aktivitelerden, hayatın içindeki o küçük zevklerden bahsediyordum. Kaybetmiştim. Ve çok uzun bir süre, bunların hepsini geri kazanmaya çalışarak yeni bir güne başlamış, bu çabadan yorgun düşmüştüm.
Haftalar önce terapistime bunu sonunda kazandığımı düşündüğümü ama bir yerde eksiklik çektiğimi söylemiştim, sanki içimde bu çabamı baltalayan bir şey vardı, sanki bir sonraki gün yeni bir gün olacak derken, beni buna cesaret etmekle suçlayan, çok özenerek giyindiğim gün üzerime bir şey döküleceğinden emin olan bir taraf vardı, bana kızıyordu, bile bile giydin bu üstü, üstün pislenecek, çok moralin bozulacak diyor, güzel olduğum birkaç dakikaya değil de üzerime bir şey dökülebilecek günün geri kalanına odaklanıyordu. Hayal kırıklığını çok iyi bilen tarafım beni hep o tarafa itiyordu.
Terapistim, geçmişteki bazı anıların içini karıştırıp hepsini baş aşağı dökmenin bana iyi gelip gelmeyeceğini belki de bildiğimi söylemişti. Bu hayal kırıklığı, kaybettiğim tüm bu duygular, benim aslında bir şeyi ısrarla açmak, onu kendi istediğim şekle getirmek istemem sonucu mu oluşmuştu?
Ona bakmış, ''Anıların benim için ne anlama geldiğini bilmiyorum,'' demiştim. ''Şimdiki zamanla bir ilişkisi var mı?''
''Ne düşünüyorsun?'' demişti, geçmiş ve gelecekten bahsederken. ''Sence üstüne geçirdiğin yeni sen, en çok hangisinden kaynaklı?''
''Aslan'ı düşündüm,'' diye cevap vermiştim, diğer soruyu görmezden gelirken. ''Ama o beni bilmiyor.''
Tüm yılları, her günümü onu düşünerek geçirmemiştim, böyle bir yalan söyleyemezdim, kendime ayırdığım öyle bir zaman dilimi olamamıştı zaten, ama bazen, Oğuz'a bakarken içimden yükselen duyguyu durduramıyordum. Biliyordu Oğuz bunu, bana açık açık sormasa da, Aslan'ın varlığını yalnızca ismen olsa bile biliyor, kendisini övmekten geri kalmıyordu. Görünmez bir hayalete karşı bacak bacak üstüne atıp, ondan daha başarılı olduğunu anlatıyordu bana aslında her başarısında.
Oğuz ile Türkiye'de bile değil, İsviçre'de tanışmıştım. Belki burada, ait hissettiğim yerde tanışsam, asıl aşk böyle olunurmuş derdim, yerimi yadırgamadığım yerde onunla karşılaşsam, o yalnızlığım tanıdık sokaklarda bir nebze dinse, yine de onunla olur muydum diye böyle düşünmezdim.
Alp dağlarından akan ve meydanın ortasındaki o bembeyaz mermere karışan, dilencilerin, evsizlerin, göçmenlerin ve biz turistlerin, kısacası yabancıların sırayla içtiği suyun önünde karşılaşmıştık. Çok uzun bir süredir Türk görmeyen iki insanın birbirlerine gülümseyerek baktığı gibi, birbirimize kocaman gülümsemiş, yalnızca ikimizin anlayacağı espriler yapmıştık. İkimiz de yanımızdaki arkadaşlarımızı boş verip saniyeler içinde sohbete dalmıştık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GELECEKTEN GELEN MASAL
Novela JuvenilAraya yıllar giren, bir varmış bir yokmuş derken yaz'ı deviren bir masal bu, kalabalık masaları yaşam alanı yapan çocukların masalı, geleceğe umutla bakmak için çabalayanların, ama önce savrulanların, çok savrulanların ve savrulurken birbirlerini bu...