Hayatın belirsizliği karşısında yalpalayan bir karakter Dehri. Tüm eleştirilerinizi ve sitemlerinizi anlıyorum. Böyle böyle bulacak yolunu. Çelişkilerini bastırmayacak, bir gün hepsini sorguladığı için ferahlayacak belki ama o da öyle bir karakter, biliyorum eminlik istiyorsunuz ama yarım bırakılan cümlelerden sonra kim eminliği en başta vadedebilir? Bırakın o da tüm nizamlı karakterlere rağmen böyle olsun, biraz savrulsun, teselli edilsin. Görüşelim yorumlarda. <3
14:
Kaptan, Paptircem
Multitap, Bu Şarkıyı Dinliyorsan
Something Just Like This, The Chainsmokers and Coldplay
Ben kimim diye kendimize yönelttiğimiz boşluksuz sorgularda ayağımızın altındaki kaygan zemini güvenli alan yapanlara, nasılsın sorusunu öncelik belleyenlere
''Avucumuzdan usul usul sıyrılan dünyayı son bir çırpınışla sevmekten başka ne gelir elimizden.'' Şükrü Erbaş
Dehri'nin Babasından,
Kenan Evren'den almışım adını.
O zamanlar Ardahanlı Kars'a, Karslı Erzurum'a giremezdi. Bir gün Şavşatlı bir öğretmen arkadaşımla yoldayız, yolda çevirmeye uğradık, kimliğine baktı polis, Şavşatlı, üstüne öğretmen dedi diğer polise, başlarını salladılar, komünist bunlar diye karara vardılar.
Babam adlarımızı buraya göre koymuş. Hayatlarımız Türkiye'ye miğfer olmalı, sağlam durmak bizim yegane amacımız olmalıymış bu topraklar için. Hizmette sınır olmamalıymış, kendimizi değil, hep burayı seçmeliymişiz. Bu aralar bu cümleleri kendime çok sık hatırlatır oldum.
Abim var, Celal adı, Celal Madanoğlu'ndan koymuşlar. Küçük kardeşim var adı Bülent, o da Ecevit'ten almış. Ne zaman biri ses getirmiş, babam Türkiye'nin bekasının ona bağlı olacağına inanmış koymuş ismimizi, ileride zorluk çekmesinler, kimin tarafında oldukları bilinsin demiş. Babam da adını İsmet İnönü'den almış. İnönü Savaşında babam Eskişehir'de kundakta bir bebe, İnönü ilçesi soyad olmuş İsmet Paşaya, İnönü soyadı da ad olmuş babama, aman ha, sakın karıştırmayın derdi, savaşa kendi soyadını vermedi, o yer başarısından sonra onun soyadı oldu. Neden bu konunun üstünden bu kadar dururdu bilmem.
Yunanistan'a karşı koyduğumuz savunma hattı sonuç vermiş, savaşı kazanmışız. Yunanlılar düşman, iki elimiz yakalarında onların, ya yok olacaklar ya yok edilecekler. Cani değil vatanını savunanlarız, intikamı almışız ama konuşmayı kesersek unutulur, anlatmak önce onlara sonra bize düştü. Bu hikayelerle büyütülmüş babalarımız, uyumadan önce dinledikleri masallar bunlar, biz de sonrakilere anlatacağız, vazifemiz bu. Oysa yıllar sonra soracağım kendime, bir babanın, bir dedenin anlattığı her şeyi doğru saymak yalnızca onun tarihine inanmak değil midir? Ben bir kadının tarihine inanacağım.
Tüm vazifeyi bozdum. Bir Yunana aşık oldum. Titreye tireye çıktım babamın karşısına, babam ölümüm senden olur dedi öfkeyle, cesedimi çiğne sıkıyorsa, bu eve öyle bir gelin giremez, itiraz ettim, aşık oldum dedim, patlattı yanağıma tokadı, cesedimi çiğnersin dedi, ceset olan ben oldum. Ne onun ailesi affedecek, ne benim, biliyorum, biz iki öksüz ve yetim birbirimize kalacağız.
Onu yine de alıp bu ülkeye getireceğim. Sevecek buraları, bırakacak Yunanca konuşmayı, Türk kahvesi diyecek ilk başta, belki o zaman babam kabul eder onu. Belki o zaman babam affeder beni.
Polis haklıydı, Şavşatlı öğretmen arkadaşım komünistti. Cezası ama bu mu olacaktı? Babam haklı, Yunanistan'a öğrenciler için gittiğimde, tek bir yunana bile selam verirsen ahım kalır, demişti. Sözümü tutamadım, ne selamı baba, bir Yunana gönül verdim. Cezası bu mu olacaktı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GELECEKTEN GELEN MASAL
Teen FictionAraya yıllar giren, bir varmış bir yokmuş derken yaz'ı deviren bir masal bu, kalabalık masaları yaşam alanı yapan çocukların masalı, geleceğe umutla bakmak için çabalayanların, ama önce savrulanların, çok savrulanların ve savrulurken birbirlerini bu...