1. BÖLÜM

116 7 2
                                    

Koşar adımlarla okuldan dışarı çıktım. Bir yandan ağlıyor bir yandan kolumun kanamasını durdurmak için yaprak arıyordum. Gözlerimin kararması ile gördüğüm ilk ağacın altına oturdum. Yerden kopardığım otları kolumun kanayan yerine bastırırken aklıma gelen şey ile içimde büyük bir korku hissettim. Kolum kanarken formamda kan olmuştu. Ve ben şu anda kolumun acısını değil formamdaki kan izini ailemden nasıl saklayacağımı düşünüyordum. 7. Sınıfa başladığımdan beri her Allah'ın günü Allah'tan canımı alması için dua ediyordum. Bugün okulda Sınıf arkadaşlarım sabrımı zorladığı için onlara

"Sizin gibi arkadaşlara lanet olsun!"demiştim.

Bunu duyunca Ümmü Gülsüm çok sinirlenmişti ve okula kaçak getirdiği küçük bıçağı ile kolumu kesmişti. Ümmü Gülsüm zaten hep böyleydi. Sorunları konuşarak halletmek yerine şiddet uygulayarak çözmeyi tercih ediyordu. Her ne kadar onlara karşı gelmeye çalışsamda 16 kişilik sınıfta bir Allah'ın kuluda bana destek olmadığı için başarısız oluyordum tabi. Sınıfta toplam 5 kız 11 erkek vardı. Ve tüm Sınıf bana karşı düşman gibi davranıyorlardı.

Eve doğru çaresizce yürümeye başladığımda annemin evde olmaması için dua ediyordum. Kapının önüne geldiğimde gözyaşlarımı sildim ve zile bastım. Yavaş adımlarla apartmana girdikten sonra Kapıda beni bekleyen anneannem ile karşılaştım. Annemin misafirlikte olması beni çok mutlu etmişti. Anneannem beni hiç umursamayacağı için işim kolay olacaktı. Eve girer girmez öncelikle banyoya girdim. Banyodaki tüm ilaçlarla kan izini çıkartmaya çalıştım fakat olmadı. Son çare olarak anneannemin odasına gittim ve masanın üzerindeki büyük makasla formanın kollarını kestim. Üzerime farklı bir şey giydikten sonra mutfakta bulaşık yıkamakta olan anneannemin yanına gittim. Anneannem "Okuldan neden geldin?" Diye sorması ile ağlamaya başladığımın farkında bile değildim. Anneannem her ne kadar "Sus artık Beren!"diyerek bağırsada onu artık duyamıyordum. Fakat anneannem elinde salıncak ipleri ile yanıma gelene kadar.

"Senden daha kötüleri de var diye yüzlerce kez söyledim. Üstelik bu yaşta ne derdin olacak.Sürekli intihar etmekten bahsediyorsun. Al şu ipleri ne yaparsan yap gözümün önünden kaybol. Geberde sende kurtul bizde kurtulalım senden."

Anneannemin bu sözleri karşısında daha fazla ağlamaya başlamıştım. Fakat o beni kolumdan tutup dışarı çıkarınca işler değişti. Şu ana kadar anneannemi hep mutlu edicek şeyler yapmıştım. Şimdide anneannemi mutlu edicektim. Hiç beklemeden elime anneannemin verdiği ipleri aldım ve ceviz ağacının altına doğru yürümeye başladım. İpi ağaçtan geçirmiş sandalye bulmaya giderken evimizin yanında yaşayan yaşlı teyze ile göz göze geldim. Ona her ne kadar salıncak yapacağımı söylesemde bana inanmamış olacaktı ki kurduğu cümle karşısında hiçbir şey söyleyemedim.

"Salıncak kuracak olan adam ağlar mı hiç?"

Yaşlı teyze beni kolumdan tuttu ve ağacın altına oturmak için koyduğu küçük sandalyelerden birine oturttu. Yaşlı teyze ile olan uzun sohbetimizin ardından artık eve geçmek üzere mutfak balkonundan içeri girdim. Salona doğru geçmek üzereyken dedemin beni çağırması ile dedemin odasına doğru koştum. Dedem akciğer kanseriydi. Dedem beni ağlarken gördüğü için çok sinirlenmişti. Tüm olan biteni ben dedemin moralini bozmamak için anlatmak istemesemde Dedem bana zorla anlattırmıştı. Dedem anneanneme her ne kadar kızsada bunu belli etmemeye çalışmıştı. Dedemin önünden yemek yediği tepsiyi aldım ve mutfağa götürdüm. Ardından büyük bir bardağa ılık su doldurdum ve tekrar dedemin odasına doğru yürümeye başladım. Dedeme kendi ellerimle su içirmek çok zevkli bir şeydi. Dedeme su içirdiğim bardağı da yatağın yanındaki sehpanın üzerindeki sürahinin yanına koyduktan sonra dedeme balkona çıkabilmesi için yardım ettim. Dedemin koluma girerek onu balkondaki sandalyelerden birine oturttum. Daha sonra mutfağa gittim ve dedeme kanser olduğu için içmesi gereken çikolatalı kahveyi kendime ise türk kahvesi yaptım. Dedemle akşamüstüye kadar balkonda durduk. O bana bilmeceler sordu ben cevaplamaya çalıştım. O bana anneannem ile ilk tanıştıkları anı anlattı ben dinledim. O bana arkadaşları ile olan anılarını anlattı ben dinledim. O bana ailesi ile olan anılarını anlattı ben dinledim. Ve o bana daha bir sürü anısını anlattı ben dinledim. Bugün dedemin bu evdeki son günüydü çünkü yarın tedavisi için hastaneye gidecekti ve orada biraz uzun bir süre kalacak gibiydi.

1 hafta sonra

Dedem bir hafta önce evden gitmişti ve gitmesi ile birlikte tekrar yalnız kalmıştım. Dedem bana hep arkadaş gibi olmuştu ve bu dünyada en sevdiğim kişi dedelerimdi.

Odama geçip küçük çantama gözlüğümü, takılarımı ve küçük su şişemi koyduktan sonra dün gece koyduğum yatağın üzerindeki siyah pantolonumu ve boğazlı kazağımı giydim. Ekim ayı gerçekten çok soğuk geçiyordu. Bu yüzden kapının arkasındaki siyah montumu da aldım ve aşağı indim. Bugün doğup büyüdüğüm yani memleketim olan yere gidecektik. Çünkü diğer Dedem orada yaşıyordu. Biz de eskiden orada yaşadığımız için oraları çok iyi biliyorduk. Diğer dedem alzheimer hastasıydı ve her gidişimde beni tanıyamıyor olması çok üzücüydü.

6 saat sonra

Dedemlerin ve ayrıca bizim eski  evimizin önüne geldiğimizde ilk arabadan inen ben olmuştum. Dedemi uzun zamandır görmüyordum ve onu çok özlemiştim. Koşarak apartmana girdiğim sırada hiç vakit kaybetmeden dedemlerin kapısının önüne geldim. Ailem belki dedemi göremeyecek olabilirdi çünkü bir takım sebeplerden dolayı babaannem ile konuşmuyorduk. Tüm bu heyecanıma rağmen kapıyı çaldım. Kapı kısa bir sürede açılınca açanın Dedem olduğunu görünce çok sevindim. Babaanneme sormadan dedemin elinden tuttum ve dedemle birlikte aşağı annemlerin yanına gittik. Dedem ilk defa beni hatırlayınca sevinç gözyaşlarıma engel olamadım. Dedem ağladığımı görünce saçlarımı okşadı ve bana sıkıca sarıldı. Dedemle olan bitmek bilmeyen uzun sohbetlerimizin ardından artık gitme vakti gelmişti. Asla o lanet yere gitmek istemesemde gitmek zorundaydım. Buradaki arkadaşlarımı ve öğretmenimi de çok özlemiştim. Fakat yanlarına gitmeye fırsatım olmadı. Gitmeden önce dedeme sıkıca sarıldım. Sarılırken ağladığım için dedemin üzerindeki kazak biraz ıslanmıştı. Fakat dedem buna kızmamıştı. Saçlarımı kokladığını hissedince dünyalar benim olmuştu. En mutlu olduğum anlardan birisiydi bu. Artık arabaya bindiğimizde gözlerimi eski evimizin olduğu yerden alamadım. Ayrıca evimizin hemen önündeki parkta bir sürü güzel anılarımız olmuştu. O an tüm anılar gözümün önünde canlanmıştı. Yoldayken içimde çok kötü bir his vardı fakat her şeyi boşverip kafamdaki kötü düşüncelerden sıyrıldım ve bugün yaşanan güzel şeyleri düşünmeye başladım.

1 hafta sonra (sabah 06.30)

Babamın ağlama sesleri ile gözlerimi açtığımda neler olup bittiğinden habersizdim. Hemen uzeriminden yorganı attım ve yavaş adımlarla salona yürümeye başladım. Tekli koltukların birine annem diğerine ise babam oturmuştu. Neler olup bittiğini biraz da olsa anlamıştım ama anlamak istemiyordum. Gerçeği duymak istemiyordum. Çok geçmeden dedemin vefat ettiği gerçeğini duymuştum. Her ne kadar buna inanmak istemesemde ilerleyen zamanda inanmak zorunda kalmıştım. Ağlayamadım dostlar. Dedemin ölüm haberini alınca Ağlayamadım. Ama dedem ile olan anılarımız aklıma gelince ve bir daha dedeme "dede" diye seslenemeyeceğimi anlayınca çok ağladım dostlar. Bana dedemin öldüğü gün sürekli ağlamadığım için çok kalpsiz olduğumu ve nasıl ağlamadığımı söylemişlerdi. Fakat ağlamak için gözden yaş mı akmalı? Hayır tabiki. Bazen gözlerimiz değil içimiz ağlar dostlar. Ve bu yüzden insanlar tarafından duygusuz damgası yeriz. Yani bazı şeyleri içimizde yaşadığımız için insanlar tarafından yanlış anlaşılmak zorunda kalırız.

Dostlar 1. Bölümün böyle olması daha çok içime sindi.
Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın dostlarım♡

ADAVETHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin