14. BÖLÜM

21 2 0
                                    

Cuma akşamüstü

Okuldan geldikten sonra direkt çantamı yerleştirmeye başladım çünkü her cuma akşamı köye gidiyorduk. Bu hafta sınavların başlayacak olması yüzünden bir o kadar korkarken bir o kadar da kurtulacak olmanın sevincini yaşıyordum. Çantama hepsine çalışmayacağımı bildiğim halde bir sürü kitap yerleştirdim. Çantamı güzelce yerleştirdikten sonra Eymen'in ceketini ve ayakkabılarını giydirip kucağıma aldım. Arabaya doğru ilerledim ve her zamanki yerime Eymen ile birlikte oturduk. Köye gitmeden önce markete girmeyi tercih ettik. Yani genelde biz Eymen ile arabada bekler annem ve babam markete giderlerdi. Onlar markete girdikten sonra köye gitmek için yola koyulduk.

Köye varmadan önce

Bugün köye varmadan önce cevizliğimizin önündeki boş araziye geldik. Babam orada anneme araba sürmeyi öğretecekti. Annem biraz sürdükten sonra bende sürmek istedim. Şoför koltuğa oturmak için aşağıya indim ve annem ile yer değiştirdik. Bana araba kullanmamda pek güvenmemelerine rağmen arabayı çoktan çalıştırmıştım. Hatta bana güvenmedikleri için arabadan inmek istemişlerdi fakat arabayı direkt sürmeye başlayınca inemediler. Onlara bana güvenebileceklerini göstermek istiyordum çünkü. Şu ana kadar bana hiçbir konuda güvenmediler tabi o ayrı mesele. Arabayı yavaşça sürerken birden hızlandırdım. Sanırım yanlışlıkla arabanın arkasını kaldırmıştım. Arazi o kadar büyüktü ki istediğim her şeyi yapabilecek vaziyetteydim. Neredeyse aklıma gelen her şeyi yaptıktan sonra artık eve gidecektik. Arabayı eve giderken de ben sürmek istedim fakat önüme araba çıkarsa ne yapacağımı bilmediğim için şoför koltuğuna babam geçti.

Köydeki eve varınca

Bugün oruç gerçekten zorlamıştı. Eve vardığımızda ilk olarak sobayı yaktık tabi ki. İftar vakti yaklaşmıştı bile. Sofra sobanın üstüne ısınsın diye koyduğumuz  yemekler ısınınca hazır olacaktı. Yemekten önce küçük kardeşlerim kavga etmişti ve yanlışlıkla kavga ederken Eymen düşüp ağlamıştı. Ve bu durumda tabiki Eymen'e güzel bakmadığım için ben suçlu olmuştum. Ve bu yüzden tekrar yemek yememe cezası almıştım. Ailem ceza vermeye bayılıyordu. Özellikle bana. Başımıza gelen her kötü olayda genelde beni suçluyorlardı. Uğursuzluk getiriyormuşum. Bu yüzden çok fazla ceza alıyordum. Ailem ceza verince diğer odaya gittim. Elektrikli ısıtıcıyı açtım. Odanın ısınması biraz zaman almıştı. Oda tamamen ısınınca yere koyduğum yastığa başımı koydum ve üzerime battaniyeyi çekip uykuya daldım.

Ezanın okunması ile uyandığım sırada mutfağa fırladım. Ezan bitmeden bir bardak su içebilmek beni mutlu etmişti. Evet karnım açtı fakat bir gün daha dayanabilirdim. Su içtikten sonra tekrar odama doğru ilerledim. Oda çoktan soğumuştu bile. Elektrikli ısıtıcıyı tekrar açtım. Isıtıcıyı kapatmadan uyuyamazdım o yüzden biraz zaman geçirmek üzere kitap yazmaya başladım. Adavet isimli bir kitap yazıyordum. Bazen kendi yaşadığım olayları yazıyor bazense kafamdan yazıyordum. Genelde yaşadığım olayları yazıyordum. Eski okul anılarımı yazmak bana her ne kadar o anı tekrar yaşatsa da içimi bir yere dökmek inanılmaz güzel bir duyguydu. Üstelik her geçen gün okuma,oy verme ve yorum yapma sayısının artması beni aşırı mutlu ediyordu. (Bu yüzden oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın dostlar:D) biraz kitap yazdıktan sonra ısıtıcıyı kapatıp uyumaya çalıştım fakat kitap yazdıktan sonra imkansız gibi geldiği için ısıtıcıyı tekrar açtım ve bu sefer sadece düşündüm. Daha sonra içimden gelen aşırı yazma istediği ile sehpanın üzerindeki çizgili defteri alıp yazmaya başladım. Bu sefer bir mektup yazıyordum. "İntihar mektubu". Bu sefer mektupta yalnızca bir cümle yazıyordu.

"Ve siz sevgili ailem çiçeklerden nefret ettiğimi bilmeden mezarıma çiçek getireceksiniz."

Tavanda Eymene salıncak kurmak için çaktığımız demir hakla gibi olan şey (adını bilmiyorum) beni çok mutlu etmişti. Üstelik televizyon ünitesinin altındaki ip harika gözüküyordu. Her zaman salonda olan turuncu sandalyeyi hızla odama getirdim. Tekrar cesaret edemeyip çok yakın bir zamanda dönecektim fakat belki bir anlık cesaret ile yaparım düşüncesiyle ipi tekrar boynuma geçirdim. Sandalyenin üzerinde ellerim ve ayaklarım deli gibi titrerken ve kalbim çıkacak gibi atarken bu sefer sadece ailemin ne kadar üzüleceğini düşünmedim. (Üzülmezlerdi gerçi.)Bu sefer ilk defa arkadaşlarımı düşündüm. İrme'ye yazdığım ve taslakta duran uzun veda mesajını atmaya cesaret edememiştim. Bir anlık cesaretle o mesaji atmak için cebimden telefonumu çıkarttım fakat instagram sohbet kısmına girince tüm cesaretimi kaybettim. Boynumda sarılı olan iple yaklaşık 15 dakika bekledikten sonra artık vazgeçmek üzereyken sandalyeden düştüm. İpin boynumda izi kesinlikle çıkmış olmalıydı. Boynumun ne kadar acıdığını tahmin bile edemezsiniz. Daha sonra hiçbir şey olmamış gibi kullandığım eşyaları daha sonra artık son kez kullanmak isteyerek yerlerine yerleştirdim. Kendime kızgınlığımı azaltmak üzere notlara girdim ve şiir yazmaya başladım.

"Seni hatırlamak için yıldızlara bakıyorum
Yıldızlar gibisin seni çok özlüyorum
Konuşuyor yıldızlar,-aklın nerde?
Diyorum ki,-güzel gülen kadının gozlerinde"

(Bir yerde paylaşmadıktan sonra kullanabilirsiniz dostlar,kendi şiirim:))

Dürüst olmak gerekirse bu şiiri eski yakın arkadaşıma yazmıştım dostlar. Her neyse şiiri yazdıktan sonra telefonumu elime aldım ve doğan güneşe bakmak üzere dışarı çıktım. Biraz bahçede yürüdükten sonra evimizin yanındaki iki katlı inşaat eve doğru ilerledim. O eve gidiyordum çünkü odasındaki manzara çok güzeldi. Merdivenlerden çıktıktan sonra manzaralı odaya doğru ilerledim. Daha sonra manzara olan pencerenin önündeki sandalyeye oturdum. Biraz burda zaman geçirdikten sonra aşağıya indim. Tekrar yürüyüş yaparken yürüyüş yaptığım yerden araba geçti. Ayaklarım beni her ne kadar arabanın altına doğru yürütmeye çalışsa da bu isteğimden vazgeçmek üzere eve doğru ilerledim. Eve girdiğimde annem çoktan uyanmıştı. Boynundaki ip izini görmemesi için hızlıca odama geçtim. Öncelikle yakalanmamak üzere bulduğum ilk atkıyı boğazıma doladım. Bunu ne ile kapatabilirim diye düşünürken aklıma boyunlu kazağım geldi. Bordo ince kazağımı giydikten sonra ip izi tamamen kapanmıştı. Bugün sanırım oruç tutan yalnızca ben vardım çünkü herkes içeride kahvaltı ediyordu. Sınavların başlayacak olmasının tedirginliği ile odama geçip ısıtıcıyı tekrar açtım ve edebiyat çalışmaya başladım.

Akşam 21.38

Babam balkonda telefon ile konuşurken ve annem içeride küçük kardeşime ödevlerinde yardımcı olurken bunu fırsat bilip gizlice mutfağa gittim. Elime aldığım ilk tepsiye peynir ve zeytin tabağını ardından reçel kavanozunu koydum. Kapıda asılı olan ekmekleri de hızla aldıktan sonra koşarak odama geçtim. Hurma almayı unuttuğum için tekrar mutfağa döndüm. Dolaptan iki tane hurma aldıktan sonra Kapıda annem ile karşılaştım. Bana sinirli gözlerle baktı fakat sadece hurma aldığımı zannederek bir şey demedi. Odama tekrar girdiğimde yatağın altındaki şu şişesini tepsinin yanına koydum ve yemeğimi yemeye başladım. Yemeğimi yakalanmadan yemeyi başarmıştım. Artık tek sorun bunları tekrar mutfağa nasıl götüreceğimdi. Saat gece 02.00'ye kadar tepsiyi ve ekmeği mutfağa götürmeye cesaret edemedim. Fakat herkesin uyuduğundan emin olduktan sonra sessizce mutfağa götürdüm. Kullandığım her şeyi yerlerine yerleştirdim ve bulaşıkları sessizce yıkamaya çalıştım. Kimseye yakalanmadan işimi bitirmenin verdiği mutlulukla odama geçip suyumu içtim ve oruç tutmak için niyetlenip yere koyduğum yastığa kafamı koydum ve üzerime bir yorgan aldım. Daha sonra kulaklıklarımı taktım ve müzik dinleyerek uykuya daldım.

Oy vermeniz ve yorum yapmanız beni çok mutlu eder dostlar,sakın unutmayın♡

ADAVETHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin