5. B Ö L Ü M

286 24 3
                                    

Yaz akşamının sakinliğine hayran hayran bakıyordum odada ki pencereden. Aradan birkaç gün geçti ama neden bana bir ömür gibi geliyor. En azından Beyazıt tarafından zincire bağlanmasan da bakışları pranga gibiydi.

Sesimi hiç çıkarmadım Beyazıt'a söylediğim yalandan sonra, kaçmak istesem bile bir saniye olsun odanın kapısında Kenan ayrılmadı, yemekler Hülya abla tarafından odaya geldi. Camları takmak için gelen ustalar bile sanki onların adamıymış gibiydi. Hapishane bu oluyormuş tam olarak.

O kadar sıkılıyorum ki vakit geçsin diye duşa giriyordum. Oysa bahçede kocaman havuz var. Yine aynı bohemlikle daraldım. Penceremi açıp esintiden çıkan ağacın seslerini dinlemeye başladım.

Bu süreçte en çok kafa yorgunum şey kendimden emin halde geleceklerini söylediğim babam ve Emir'i nasıl getirteceğim. Aslında bu duamdı. Beni bu halde bi manyağın eline bırakmazlar gelirler diye beklediğim için bu yalanı söylemiştim ama nereden bakılsa 1 hafta geçiyor ve hala kimse yok.

Kapı çalınca merakla döndüm. Bir iki kilit sesinden sonra Hülya abla elindeki tepsiyle kapıda belirdi. Kocaman gülümsemesiyle

"Kızım sen neden kuş gibi besleniyorsun. Gel bakayım bitir şu tepsiyi." Deyip tepsiyi makyaj masasının üstüne koydu.

Saatler önce getirdiği yemek tepsisini el değmeden durduğunu görünce yumuşak sesi yükseldi.

"Ama yine hiçbir şey yememişsin. Öldürecek misin sen kendini?" Dedi. Gözlerimi kapattım.

Şu an tek düşündüğüm şey Emir. Annem sanırım öldü, babam hayal kırıklığım oldu ama belki Emir'le hayata tekrar dönebilirim. Aklımda girdaplar da boğulurken Hülya abla hala söyleniyordu. Benden karşılık alamayınca iki tepsiyi de bırakıp odadan çıktı.

Uyumak, yemek yemek bile öyle işkence ki burada. Kaçma planları kurmuştum ama hala beklenti içindeyim Emir gelir beni kurtarır ve bu yalnızlığım yorgunluğum geçer.

Kapı çalınca gözlerimi açtım. Açar açmaz birkaç damla özgürlüğüne kavuşurken yine Hülya ablanın dırdırını çekeceğim için hiç tepki vermeden bekledim. Kapı açıldı ve tok adım sesleri geldi. Merakıma yenik düşüp arkamı döndüm.

Hafif çatık kaşlı Beyazıt gelmişti. Günlerden sonra ilk defa görüyordum aynı mesafeyle aynı duvar suratıyla karşımdaydı. Onun yanında esirim ama kapıyı çalıp içeri öyle giriyor. Ne komik.

Önce bana daha sonra yemek dolu tepkilere baktı. Bir elini cebine koyup bana baktı.

"Neden yemek yemiyorsun?" Dedi.

Neden mi yemek yemiyorum? Sorduğu soruya karşı dudaklarımı bastırıp önüme döndüm. Şaka gibi..

Arkamdan bir iki adım sesi daha duydum.

"Küçük kız çocuğuna bakıcılık yapamam. Yemeğini ye." Dedi sesi sakin söyledikleri sertti.

Beyazıt'ta bunu öğrendim. Sakin ama kızgın, öfkeli ama kontollü, zarar vermez ama katil. Yine arkamı dönmeden pencereye baktım. Beyazıt tamamen yanıma gelmiş oldu.

"Bana bak." Dedi. Bunu nasıl yapıyor bilmiyorum ama o otoriter sesi yüzünden komutunu hemen yerine getirdim. Beyazıt'ın göz bebeklerinden kendi yansımamı görmeye çalıştım.

Karşıdan nasıl da berbat gözüküyorumdur kim bilir. Göz altları morarmış ve çökmüş, elmacık kemikleri daha da belirginleşmiş, beti benzi atmış ruh gibi gezinen biri.

Esir -40Günah-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin