Yine aynı odada gözlerimi açtım. Demirlenmiş pencereden kapalı havaya bakıp yataktan doğruldum. Dün Beyazıt'la anlaşmamızdan sonra duş alıp yaralarımı temizlemiştim. Malesef ki yatarken de uyanırken de içimde Emir'in bıraktığı koca bi ateşle yanıyorum.
Üstümü değiştirip mutfağa indim. Asıl dünden beri aklımı kurcalayan başka bir şey var. Bunu da öğrenmek için tam şu an olduğu gibi Hülya ablayı ve Tuğba'yı baş başa yakalamam lazımdı.
Gülümseyip
"Günaydın." Dedim. Beni görünce Hülya abla hemen
"Gel kızım otur kahvaltı yapalım." Dedi. Etrafta kimsecikler yoktu. Hemen masaya oturup havadan sudan muhabbetlere dahil oldum.
"Size bir şey soracağım. Dün Beyazıt söyledi ama.. Melek, Beyazıt'ın kız kardeşi. Onun neyi var?" Dedim. Tuğba'da Hülya'da birbirlerine bakıp sustular. Tuğba dayanamayıp masaya eğildi.
"Ben buraya geldiğimden beri Melek Hanım o halde." Dedi fısıltıyla. Onun gibi masaya eğilip
"Ne halde?"
"Kız konuşmuyor işte. Bir kelime bile etmez. Ruh gibi." Dedi. Hülya abla dayanamayıp masaya eğildi ve aynı fısıltıyla
"Eskiden cıvıl cıvıldı. Ben hatırlarım gülücüğü eksik olmaz asla susmazdı." Dedi.
"Ee? Ne oldu peki?" Dedim merakla.
"İşte bir gün evden çıktı. Saatte epey ilerlemişti sonra birden Beyazıt Bey, Kenan bu adamların hepsi koşarak evden çıktı. İki gün sonra Beyazıt Bey beni aradı izin verdi 1 ay. Ben izinden sonra bir geldim kızcağız bu halde." Dedi.
Yapbozu birleştirmek isterken daha çok dağıtmıştım sanki. Melek'in yüzünü tam hatırlamıyorum bile. Aklımdaki sorularla boğulurken bahçede araba sesleri geldi.
Gelen Beyazıt'tı. Hülya ablanın dediğine göre atıştan gelmişlerdi. Beyazıt'ın bütün hikayesini merak etmeye başlıyorum. Her hareketi sanki bir şey saklıyor gibi.
Beyazıt henüz evin içine bile girmeden güçlü bir fren sesi yankılandı. Pencereden sadece arabayı görmüştüm ama o bile gelenin Emir olduğunu anlamama yetmişti. Ayaklanıp elim kalbimde bahçeye çıktım.
"Beyazıt!" Diye bağırdı Emir. Belindeki silahı çıkartıp öfkeyle Beyazıt'a baktı.
Ben kapının önünde korkuyla bakarken tam karşımdaki Beyazıt sakin bir şekilde arkasını dönüp Emir'e baktı. Emir'in silahına karşılık Beyazıt'ın yanındaki dört adamı da silahlarını Emir'e doğrulttu. Panik atak yüzünden kalbim boğazımda takılmıştı sanki.
"Sen nasıl bir adamsın lan!" Dedi Emir. Beyazıt ellerini arkadan bağladı.
"Nasıl bir adamım?" Dedi.
"Levlâ özgür olacaktı! Sözünde durmadın." Diyerek silahın namlusunu Beyazıt'a doğrulttu.
Emir beni neden böylesine istiyor ki? Onun hayatında hiçbir yerim yok.
"Levlâ zaten özgür." Dedi Beyazıt. Sinirden titreyen Emir'e inat eder gibi sakindi.
"Benimle oynama Beyazıt. Levlâ'yı rahat bırak."
"Levlâ'ya hiç rahat mı diye sordum mu?" Deyip bana döndü.
Beyazıt'ın kendinden emin bakışı, Emir'in alev çıkartan bakışları..
Korkuyla ikisine de baktım. Bir şeyler söylemem gerektiğini biliyorum ama önce nefes almaya çalışıp boğazımdaki demir yumrunun inmesi için defalarca yutkundum. Emir'in o kadınla samimi konuşmaları gözümün önünde canlanıyor. Başımı kaldırıp omuzumu dikleştirdim.