9

7 3 7
                                    

Hayatımın en güzel dönemlerini bana yaşatan adam gene yapmıştı, gene gitmişti. Sabah uyandığımda boş ve soğuk bir yatak, her zamanki gibi şarap bardağının altına sıkıştırılmış bir mektup ile karşılaştım.

Mektupta çok abartılacak bir şey yazmıyordu sadece,

"Seni seviyorum Rosa Rouge, beni affet ve zaman geldiğinde yanıma gel"

O an gözlerimden yavaş ve sessiz yaşlar aktı, ne yaptığını biliyordum. Engel olamayacağımı biliyordum. Üzülmenin anlamsız hatta boşa olduğunu biliyordum. Üzülmemi istemeyeceğini de biliyordum. Bu lanet eylemi nasıl ve nerede gerçekleştireceğini o kadar iyi biliyordum ki. Acele etmeden kendime bir kahve yaptım ve 2 boyunca her gün birlikte kahvaltı ettiğimiz bu masada bir şiir yazarken kahvemi yudumladım. Içimden bir aşk şiiri yazmak gelmedi, Dazai için bir şey yazmak içimden gelmedi, aşk acısı hakkında yazmak içimden gelmedi. Içimden gelen şeyi adlandiramadan sadece yazıya döküyor ve kahvemi içiyordum.

Şiiri bitirdiğimde derin bir nefes akarak baştan sona okudum, kısa gibiydi ama yeterliydi. Zaten anlatmak yada söylemek istediğim başka bir şey yoktu. En köşesine imza ve tarih attım, ardından bir saniye durdum ve şunu ekledim.

"Rosa Rouge'den Rosa Blanche'ye."

Ardından giyindim, güzel bir takım elbise ve her zaman taktigim o şapkayı taktım. Bu şapkayla hep dalga geçerdin, şimdi görünce yine kahkaha atacak misin?

Hazırlandıktan sonra vazolardaki güllere temiz su koyduktan sonra bir beyaz bir tane de kırmızı gül alıp evden çıktım. Anahtarlarımı almamistim, kapıdan çıktığımda fark ettim ama sonra günün gereksiz olduğunu, artık ihtiyacım olmayacağını hatırladım ve umursamadan yoldabyurumeye başladım.

Verdiğim yer Dazai ile ilk kez karşılaştığımız ve bu sifatlandirmamayi seçtiğimiz sevgiyi alevlendirdigimiz yerdi. Denizkenarindaki kırık bank. Aradan yillar gecti ama haka tamir edilmemişti, bu beni gülümsetti. Banka oturdum ve karşımdaki iğrenç ama bir o kadar da güzel manzaraya baktım.
Bu dünyada ölüm kadar zalim bir güzelliğe sahip hiç bir şey yoktu. Olamazdida.

Bu güzellik benim salak Rosa Blanche'm e çok yakışmıştı.

Karşımda ölü bedeni kayaların arasında duran Dazai vardı. Oturduğum bankın arkasında sadece bir kahveci vardı, genç fakat ruhu ölü bir çocuk işletiyordu kardeşi ile. Yanlış hatırlamıyorsam adı Akutagawa olmalıydı. Yavaşça yanına geldi ve her zamanki soluk yüzünde sakin ifadesi belirdi. Elini omzuma koydu ve Dazai 'ye baktı.

"Bunu bir gün yapacagini biliyordum ama bu gün olmasını beklemezdim, Cbuuya-san"

"Bende, ama şaşıracak bir şey yok"

"Chuuya-san, elinizdeki güller ne için?"

"Dazai ye getirdim"

"O öldü. Dazai Osamu öldü."

"Biliyorum. Onu asla affetmeyecegim."

Affedemiyorum seni Rosa Blanche. Hani Dünyaya karsi birlikte kaybedecektik.. neredesin.. karşımda duran kişi sen değilsin..  inanmıyorum..

Rosa Blanche Ve Rosa Rouge-{soukoku}Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin