Sevmek mi güzeldi sevilmek mi?.... Karşılıklı olması mı güzeldi yoksa karşılıklısız mı ?.... Küçük kız annesine bu soruyu sorduğunda henüz beş yaşlarındaydı. Annesinin acı tebessümünü o zaman hissetmemişti, "sevmek güzeldir güzel kızım ama sonunda kaybedeceğini bilmediğin zaman" demişti. O zamanlar küçük kız "bende sarılırım sana anne, hiçbir yere gidemezsin"demişti masumca kollarını annesinin boynuna dolarken, ama anlamamıştı kaybedeceğini bilmeden sevmek ne demekti?. Bilmediği şey ise hayatın ona gerçekleri yüzüne çarpa çarpa öğreteceğiydi.
Rozerin gördüğü sanrıdan sarsılarak uyandı... nerdeydi? Ne olmuştu, az önce gördüğü neydi. Sonra hatırladı celladın kollarına yığılmıştı. Göz kapaklarını açmak istiyordu ama o kadar ağırdı ki kaldıramıyordu, gözlerini açamadı ama göz yaşları bir bir akıyordu. Yanaklarından aşağıya dökülüyordu inci taneleri, ruhu yaralanmıştı, derinden incinmişti. İlk değildi sonda olmayacaktı ama acıtmıştı işte...
Son bir gayretle açtı gözlerini göz kapakları titreyerek aralandı. Sesler vardı insanlar vardı ama gözleri sadece onun gözlerine değdi, Baran. Hastanedeydi yarayı açan da doktorun ta kendisiydi kimse bilmesede iki genç biliyordu. Etrafında soru soran insanları duymuyordu bile, gözünü kırpmadan karşısında ki adama bakıyordu, zaman durmuştu ağladığının bile farkında değildi. Baran kendisine nefretle bakan gözlerle dumura uğramıştı, bu kadar nefretle bakabileceğini tahmin etmemişti. Sonra derin bir karanlık tekrar kızı içine çekti....Rozerin gözlerini bu kez kolayca aralamıştı, Gözlerini odada gezdirdiğinde tekli koltukta elini kafasına dayamış şekilde uyuyan Şirvan girdi görüş açısına. Sanki üstünden tor geçmişti gibi hissediyordu. Konuşmak istedi ama boğazı o kadar kuruydu ki yutkunamadı bile. Sağ tarafındaki dolabın üstünde ki su şişene uzanıp aldı. Şişenin kapağını bir türlü açamadı zaten gücü yetmemişti hiçbir zaman. Gözleri doldu tam gözyaşları akacaktı ki ellerinin üstünde elleri hissetti. Şirvan şişenin kapağını açıp içmesine yardım etti. Kız biraz daha içecekti ki suyu çekip aldı ellerinden. Rozerin soru sorarcasına baktı adama.
"İki gündür uyuyorsun, kontrollü içmen lazım"dediğinde kalakaldı.
"İki gün mü " dediğinde boğazlarında ki acıyla yüzünü buruşturdu.
Rozerin o kadar boşluktaydı ki acıdan bayıldığını sanıyordu. Ama bir haftadır doğru düzgün yemek yemediğinden bayılmıştı. Soru soran gözlerle bakıyordu adama. Aralarında bir gerilim vardı uzaktan bakıldığı zaman bile anlaşılıyordu.
"Uykunda ağlıyordun" dedi bariton bir sesle Şirvan.
Rozerin tokat yemiş gibi olmuştu, adamın göğüsü kafasına geliyordu, hiç düşünmeden yasladı başını , o kadar yorgundu ki başının okşanmasına ihtiyacı vardı. Söyleyemedi belki kafasını koyarsa okşar diye düşündü ama yanıldı adam sözlerine devam etti.
"Yolun başındayken bu kadar yıprandıysan sonu nasıl gelecek güz güzeli" dedi usulca Şirvan, sesinde ki sakinlik sözleriyle tezattı can yakarken bu kadar tatlı konuşamazdınız.
Rozerin yaslandığı göğüsten kafasını çekmeden cevapladı bir saniye bile düşünmedi " Güller solunca çöpe atılır, sende beni çöpe atarsın". Sözleri kendinin bile canını yakarken adama işlememişti.
"Ya da bir daha açılmayacak bir kitabım arasında solar gidersin Rozerin" dedi tekrar ölüm kokan sesiyle.
"Ağlarken aynı zamanda fısıldıyordun Rozerin"
Rozerinin bir an unuttuğu gerçekler gün yüzüne çıktı. Acaba baran mı demişti, ne demişti, ya söylediyse ne olacaktı. Söylese bir dertti söylemese ayrı bir dert... Titrek bir nefes aldı "Ne" dedi cılızca.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Perdenin Ardındakiler
Fiksi Remaja"Davulda sağlam ama tokmağın değmediği yer kalmamış ha Rozerin!"dedi üstünden gelinliği söküp alırken..., "Kulun olurum, kölen olurum, karın olurum ne olur Şivan abi canım çok yanıyor" dedi ağlayarak. "Abinin amına koyarım kızım ne abisi bak bakayım...