17.Bölüm "Son Sergi"

21 2 4
                                    

Her kötülüğün en sonunda bir iyiliği getirdiğine inanarak yaşamıştım bunca zaman. Hepde öyle olmuştu aslında, beni yıkan çoğu şey bana ayakta durmayı öğretmişti en sonunda. Çok basit bir şey bile olabilirdi bu. Annem öldükten sonra babam kendini işe verdiği zamanlardan birinde hasta olmuştum. On altı yaşındayken. O zamana kadar evin küçük kızı tabiki hiç mutfağa adımını dahi atmamıştı, ama o gün bana ıhlamür kaynatan bir annem yoktu.

Ben yapmıştım, hayatımda ilk defa.

Ama hiç bir zaman annemin yaptığı kadar güzel olmuyordu. Neden o kadar tatlı oluyordu diye düşünüyordum bilmeme rağmen, bal koyardı annem içine. Annemden sonra ıhlamur tatsız demek için hiç bal atmamıştım. Şimdi anlıyordumki bal atsamda o ıhlamür acı olucaktı.

Gerçekler gibi.

Kendi zihnimde, dünyamda, dünyanın en iyi insanı olan ailem, leş insanlar çıktığında daha fazla yıkılmıştı aslında her şey. Farkettimki önceden yıkılan duvarlar aslında benim üstüme düşmüyormuş. Beni rahatsız eden yalnızca bu karagaşadaki sesmiş. Ama asıl şimdi yıkıldı bütün duvarlar, acılar. Hepsi üzerime devrildi.

Teker teker.

Düşünmemek elde değil, ama ertelemeye çalışıyorum.

Arabada ilerlerken bulanan midemi unursamamaya çalıştım. Her şey o kadar karışıktıki, tek bildiğim yalnızca babalarımızın suçlarının bize kesilmiş olduğuydu. Başka hiç bir şeyden tam anlamıyla emin değildim.

Birde şey vardı, ailem kötüydü. Onlar birer masal kahramanı değillerdi, bense küçük bir prenses değildim. Artık.

En sonunda binanın önüne geldiğimizde Alptekin o güzel yeşillerini tekrar bana çevirdi. Katile bakarkenki gözleriyle bana bakan gözleri asla bir değildi. O an sanki farklı bir adama dönüşmüştü, benim tanıdım kişi değildi.

Sen kimi tam anlamıyla tanıyorsun Elfida?

Arabanın kapısını açıp aşağı atladım. Vakit kaybetmek istemiyordum, tek isteğim her şeyden kurtulmak ve günlerce tablolarla uğraşmaktı. Aylardım ertelediğim o sergiyi yapıcaktım, benim buna ihtiyacım vardı.

"Girelim" diyerek binaya doğru ilerledi Selahattin. İzbe bir sokaktı, korkunç derecede sessizdi. Binaların hepsinin boş olduğu oldukça belliydi, burayı Ferdi denen adam söylemişti. Her şeyi bipmesine rağmen bunca zaman sustuğu için o da suçlulardan biriydi. Ama zaten etrafım.suçlu insanlarla doluyken birde onunla uğraşma ihtiyacı hissetmemiştim kendimde.

Kapıya bir omuz attığında tabi ki eski demir kapı onun kuvvetine karşı gelemedi ve kırıldı. Yunus kızları eve götürdüğü için yalnızca üçümüz vardık. Beraber ikinci kata çıktığımızda Selahattin bu kapıyada omuz attı. Kapının açılmasıyla leş gibi bir koku bizi karşılamıştı, ne koktuğu hakkında bir fikrim yoktu ama çok ağır kokuyordu.

Selahattin kokudan etkilenmemiş gibi duruyordu, bu da onun daha pis ortamlarda bulunduğunun kanıtıydı. Evin içine girdiğimizde kokun dahada yoğunlaştı, elimle burnumu kapatarak içeri doğru yavaşça adımladım. Odalardan birine girdiğimizde bir tane tahta ve sandalye vardı sadece.

Tahtaya doğru yaklaştığımda burada şimdiye kadar öldürülen herkesin listesini ve sıraısını gördüm. Teker teker hepsi yazılmıştı, ölüm saatlerinden ölüm şekillerine kadar. En solda kendileri vardı, Ares, adını bilmediğim yardımcı adam, Gül. Hepsinin ölüm saatleri dahi yazıyordu. Doğruydu. Ares gerçektende burda yazan saat civarlarında ölmüştü, anlam veremediğim şey bunu nasıl bildikleriydi.

Tahtada ise "Kaybedilecek savaş" yazıyordu.

Yani bu zamana kadar her şey boşunamıydı. Bana karşı kaybediceğine dair bir sürü notlar yazmıştı, ama burda iki kişinin el yazısı vardı.

KÜÇÜK KALPLERDE BÜYÜK SIZILARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin