"32"

291 31 17
                                    


seonghwa, yunho ve yeosang san'ın evine varmışlardı. kapıyı çalmalarıyla açılması bir olmuştu. san kollarını seonghwa'ya sararak başını boynuna gömmüştü. küçük bir çocuk gibi içli içli ağlıyordu. diğerleri yanında güçlü olmak için kendilerini sıkıyordu fakat pek başarılı oldukları söylenemezdi. seonghwa kollarında ağlayan san'ı sakinleştirmek için sadece saçlarını okşayabiliyordu. elinden başka bir şey gelmiyordu. kabuk olup tekrar kanamaya başlayan yaraya bant yapıştırınca kanaması kesilmezdi çünkü.


"ben sana ağlamak yok demedim mi? üşüyeceksin. içeri girelim."


kollarından uzaklaştırıp göz yaşlarını silmişti. kendininkileri silmeye gerek duymadan içeri geçtiler. dışarıdan bakınca çok güçlü görünen san'dan eser yoktu şu an. ağlamaktan gözleri şişmiş ve kızarmıştı. hayatına bir sene ara vermek zorunda kalacak kadar etkilenmişti. hâlâ tamamen toparlanmış, unutmuş sayılmazdı. bugün ölümünün kaderinde olduğu için değil, insan kılıklı bir şeytanın keyfi yüzünden olduğunu öğrendiğinde başından kaynar sular dökülmüştü. annesinin isminin anlamı 'melek'ti. ismi gibi kendi gibi melek olmuştu.



"annem karıncaya bile zarar veremezdi. o kadar ince düşünceli bir insandı ki kötülük görse iyilikle karşılık verirdi. bu dünyaya hiçbir zararı yoktu tam tersine yararı vardı. ilk kanser olduğunu öğrendiğimiz zamanı hatırlıyorum, sırf ben üzülmeyeyim diye o hâlde neşeli davranmaya çalışır beni geçiştirirdi. böyle bir insanın ölümü bu şekilde olmamalıydı. çok zoruma gidiyor. o kadar canım yanıyor ki kalbim sıkışıyor canımın acısından. o bunları hak etmedi. biz bunları hak etmedik."


gözyaşlarının etkisiyle boğuk bir şekilde konuştuktan sonra usulca başını eğip ağlamasına devam etti. seonghwa ve diğerleri yanına gidip hepsi beraber san'a sarıldılar. ağlamayan kimse yoktu. diyecek tek kelime dahi bulamıyordular. ne denebilirdi ki?



"san'ım. hiç kimse böyle bir şeyi hak etmez çok haklısın. hele ki annen gibi bir melek asla hak etmiyordu. sen çok güçlü birisin. tarif edemeyeceğim kadar. eğer ki çok güçlü olmasaydın o zamanları asla atlatamazdın değil mi? annen her zaman senin yanında bir tanem. sadece sen görmüyorsun ama o hep senin yanında. biliyor musun şu an seni bu şekilde gördüğü için o kadar üzülüyordur ki. annen asla ağlayıp üzülmeni istemezdi biliyorsun. o yüzden güzelce sil gözyaşlarını ve ağlama. annen ve kendin için yap bunu. bu yükü de tek başına taşımayacaksın bizim omuzlarımız ne güne duruyor. bize yükle."


san, seonghwa'nın dediklerinden sonra sessiz iç çekmelere dönüştürmüştü ağlamasını. annesi için deniyordu. onun için her şeyi yapardı. 



"san!"



duydukları bağırtı sayılacak derecede yüksek çıkan sesin geldiği yöne dönmüştü herkes. anlaşılan kapıyı açık unutmuşlardı. duydukları ses evin içinden geliyordu hem de çok tanıdık bir sesti. şüphesiz bu sesin tek bir sahibi vardı.


wooyoung.


kapıda belirmesiyle ıslak gözlerini hemen san'ın gözleriyle kesiştirmesi bir olmuştu. san ise ne hissetmesi gerektiğini bilmez bir şekilde oturuyordu. wooyoung kapıda birkaç saniye daha dolu gözlerle durduktan sonra tuttuğu kapıyı bırakıp san'a doğru koştu. kollarını şiddetle san'ın boynuna sardı ve dizlerine oturdu. ona sarılan kollara hemen karşılık vermişti. birbirlerine o kadar sıkı sarılıyorlardı ki canlarının yandıklarının farkında bile değillerdi. canları yeterince yanmıştı zaten. hıçkırarak ağlayan minik beden kollarını ayırmadan ve kafasını gömdüğü boyundan kaldırmadan konuşmaya çalıştı.




FEVER ~ woosanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin