"28"

249 27 12
                                    


gözlerini, çalan kapı sesiyle aralayan wooyoung önce ne olduğunu tam olarak idrak edememiş sonra da aklına gelen gerçekle kendine gelip san'ın göğsünden fırlarcasına kalkmıştı. hızlıca başını sağa sola salladı üstlerindeki örtüyü kaldırdı. masanın üstünde duran telefonu alıp ekrandaki saati görmesiyle gözleri pörtlemişti. akşam olmuştu ama sorun şuydu annesinin eve gelme saatiydi.

"sıçtık."

san'da olan hareketlilikle birlikte uyanmıştı. ne olduğunu anlamış gibi durmuyordu, zaten uyku sersemiydi. o sırada kapı ısrarla çalmaya devam ederken wooyoung hızlıca san'ın yanına gitti.


"hemen benim odama git ve ben odaya girene kadar asla ses çıkartma. annem geldi. neredeyse 10 dakikadır kapıdadır. umarım odama giresi tutmaz. sen yine de nolur nolmaz kendini sakla bir yere."


tam olarak uyku hâlinden sıyrılmamış olan san duyduklarına sadece kafasını sallamakla yetinmiş, ayağa kalkarak birkaç saat önce sevişmiş oldukları odaya doğru adımlamaya başlamıştı. wooyoung etrafı hızlıca kontrol ettikten sonra hâlâ çalmakta olan kapıya doğru koştu. derin bir nefes alıp gerginliğinden sıyrılmaya çalıştıktan sonra kapıyı açtı.


"oğlum kaç dakikadır neredesin sen? resmen zili söktüm yerinden çala çala. bayıldın sandım."


"anne bak şimdi bana spor yapma perileri geldi bugün tamam mı? camış gibi spor yaptım, duş aldım sonra da kış uykusuna yatar gibi uyumuşum işte. özür dilerim çok beklettim seni yorgun hâlde."

onaylamaz bakışlar altında ezilirken annesinin elinden çantasını aldı wooyoung. içinden, umarım odamda işi yoktur diye dua ediyordu bir yandan. dikkatle ne yapmaya çalıştığını da gözetliyordu.


"çamaşır makinesini çalıştıracağım az sonra. odandaki fosilleşmiş kıyafetlerini toplayacağım. sonra bana 'anne benim şu şeyim bu şeyim nerede?' diye sorma."

"NE! BEN YAPARIM ANNE. ZATEN YORULDUN BUGÜN BİR DE ÇAMAŞIRLARLA MI UĞRAŞACAKSIN? HATTA YARIN CAMIMI SİLERİM, TOZ ALIRIM, HALIYI YIKARIM, ODAYI BİLE BOYARIM. SEN GİT YAT SADECE HADİ."


duydukları karşısında ağzı açık kalmış şekilde wooyoung'u izliyordu bayan jung. gerçek dünyada değil de rüyadaymış gibi hissetmişti duyduklarından sonra. birkaç dakika bir şey diyememişti.


"çoktan uyudum galiba. rüya bile görüyorum."

annesinin şoke olmasından yararlanarak koluna girmişti hemen. onu odasına doğru götürerek saçına bir öpücük kondurduktan sonra elini görüşürüz der gibi sallayarak çıktı odadan.


hızlıca kendi odasına doğru koştu. kapıyı açıp içeri girdikten sonra odasında san'ı bulmak için gözleriyle etrafı taradı. etrafta kimse yoktu. dediğini hatırlayınca bir yere saklanmış olabileceğini düşündü. yatağa doğru yaklaşıp, dolabını açıp içine bakmak istemişti fakat ayak bileğine bir el sarılmasıyla ağzından ufak bir bağırtı çıkmıştı. hemen eliyle ağzını kapattı annesi duymasın diye. kafasını eğip yere baktığında da yatağın altından çıkan san ile tuttuğu nefesini geri vermişti.

"ne diye korkutuyorsun?"


"altına sıçtın."


"sus sus. şimdi seni çıkartmamız lazım. şöyle yapacağız. ben önden çıkacağım telefonlarımız elimizde olacak, sana gel diye mesaj attığımda sessiz ve dikkatli bir şekilde geleceksin. kapıyı açıp seni postaladıktan sonrası kolay. kapı sesini duyarsa ona bir şey uydururum. önemli olan görünmeden gitmen. anladın mı?"


FEVER ~ woosanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin