"hiç gidesim yok gerçekten."adım atarken bir yandan da zihninden geçenleri dışarıya sesli bir şekilde aktarmaya devam ediyordu wooyoung. çok olmamıştı yaklaşık birkaç dakikadır san'la birlikte durağa doğru yürüyorlardı. normal hissediyorlardı ama asıl duyguları ortama girdikten sonra ortaya çıkacaktı. san hazır hissediyordu wooyoung ise hazır ama isteksizdi.
"şu lanet yükten kurtulalım bir an önce. ben de bayıla bayıla gitmiyorum."
kısa bir süreliğine gözleri birbirine tutunmuştu ikilinin. durağa geldikleri an binecekleri otobüste gelmişti. beklemelerine gerek kalmadan bindiler. yol boyunca hiç konuşmadan sadece kendi içlerinde münakaşaya girerek dalmışlardı. geldiklerini fark eden san derin bir nefes çekerek wooyoung'un parmaklarına parmaklarını kenetledikten sonra birlikte inip giriş kapısına doğru yürümeye başlamışlardı.
daha fazla böyle sessiz kalmasına dayanamayan san tuttuğu eli biraz daha sıkarak bakışlarını çevirmişti.
"wooyoung. tek mi girmek istiyorsun yoksa birlikte mi?"
bakışlarını aynı şekilde ona çevirerek birkaç saniye bakışmayı sürdürdükten sonra elini sıkmasına karşılık o da sıkmıştı. sesi ise kendinden emin ve gayet kararlı bir tondaydı.
"birlikte."
başını hafifçe sallamakla yetinmişti san. içeri girdikten sonra merdivenlere yönelip bir üst kata çıkmışlardı. sandalyeye oturup beklemeye başlarken içerideki mahkumlardan birkaçının çıktığını ve ziyaretçilerinin yanlarına gittiğini görmüşlerdi. onların aksine çoğu isteyerek ve can atarak gelmiş gibi görünüyordu. yerde kendini belli eden gölge geliyor oluşunun göstergesiydi. hafifçe kaşları çatılan san duruşunu dikleştirmişti. wooyoung aynı şekilde duruyordu ama sol elini yumruk yaptığı kendini sıktığını bariz belli ediyordu.
gördükleri yüzle ikisinin de yüzü iğrenircesine buruşmuştu. iki gözü de mordu, burnunda kurumuş kan, kaşında derince bir yarık, fazlasıyla hırpalanmış vücuduna bakılırsa içeride onunla fazlasıyla uğraşmışlardı. hiçbir şey olmamış gibi gayet rahat bir tavırla karşılarına oturup tek kaşını kaldırarak ikisi arasında bakışlarını dolandırdı.
"hayrola özlemime dayanamadın mı? ayrıca kim bu piç?"
çenesini sıkan ve sinirden gözleri seğiren san tam derin bir nefes alıp patlamaya hazır şekilde ağzını açacakken önünü kesen wooyoung olmuştu.
"o siktiğimin ağzını topla. seni içerde yaşatmayacaklarını adın gibi biliyorsun. senden o kadar nefret ediyorum ki nefretimi ne kadar kusarsam kusayım sen gebersen de tam olarak rahatlamam. umarım ölmek için yalvaracak noktaya getirirler seni. emin ol öbür dünyada yirmi tırnağımda yakanda olacak. hem o canlar için hem annem için hem san için hem de kendim için. çenemi senin gibi orospu çocuğu için çok yormayacağım. sen benim için hiçbir zaman yoktun zaten. gözümde bırak babayı bir insan bile değildin. varken yoktun, şimdi tamamen yok olmanı iple çekiyorum en acılı şekilde siktir olup git bu dünyadan."
uzunca konuşmasına rağmen sesi hiç titrememişti bile. her kelimesini nefreti temsil eden birer ok gibi saplamıştı. gözlerinde ise iğrenmişlikten başka hiçbir duygu yoktu. bir nebze de olsa daha rahat duruyordu. daha konuşmayacağını düşündüğü için wooyoung'un elini sıkarak hem kendine güç almış hem de ona güç vermişti.
"hayatımı, hayatımızı ve hayatlarını zehir ettiğin herbir insanın ahı ve acıları sana en büyük ceza olarak geri dönecektir. senin gibi sikik biri çene yormaya bile değmez. sadece yaptığın kötülüklerde boğul ve ölüme muhtaç kal."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FEVER ~ woosan
Genç Kurgu"geldin." "birbirimize her şeye rağmen demedik mi san?" {texting•düz yazı} {woosan•seongjoong•yungi•jongsang}