10.bölüm

124 2 0
                                        

"Baba, baba dur oraya girme!"

Atlas, avazı çıktığı kadar bağırıyor ancak yoldan geçen arbaların gürültüsünden sesini babasına duyuramıyordu.

Hızla koşmaya başladı. Koşarken de bağırmaya devam ett

"Baba, baba dur!"

Enzel, tellerin altındaki yarıktan geçtikten sonra saniyele içinde gözden kaybolmuştu.

Atlas koşarak yarığın olduğu kısma geldi. Hızla eğildi. Alttan geçerken ucu paslanmış bir tel parçası boynuna battı. Teli  umursamadan var gücüyle içeri geçti. Tel, boynunu çizmiş, yaklaşık on santimlik küçük bir kesik meydana getirmişti. Eliyle boynunu tutarak kalktı ve babasına bakındı.

Enzel yakınlarda görünmüyordu. Atlas, yeniden bağıraral şansını denedi. Ama bir sonuç elde edemedi. Korku ve heyecanla tellerin arkasında öylece kalakalmıştı.

Bir süre heyecandan hızla atan kalbini ve nefesini dengelemeye çalıştı. Daha sonra aklına babasını bulduğu yer geldi
Ağaçların arasından karanlığa doğru koşarak, aynı yeri bulma umuduyla ilerledi.

Geçtiği yerlerde o kadar çok ağaç vardı ki ayı doğrultuda gitmesi neredeyse imkânsızdı. Ağaçlar çaprazlarna bir şekilde dikilmişti. Zikzaklar çizerek aralarından geçmeye çabalıyordu.

Yaklaşık beş dakika boyunca aralıksız koştu. Yoldan uzaklaştığı için arabaların sesleri bir süre sonra azalmış, daha sonra da tamamen kaybolmuştu. Artık karanlık ve sessizliğin tam ortasındaydı. Telefonun ışığıyla aynı yeri bulmaya çalışıyordu.

Bir o yana bir bu yana koşturdu. Ama ne kadar uğraşırsa uğraşsın aynı yeri bulamadı. Her taraf birbirinin kopyası gibi düzenli ağaçlarla çevriliydi. Çaresizce, "Baba!" diye bağırdı, "Baba sesimi duyuyor musun?"

Hiçbir yanıt gelmiyordu. Ne yapacağını bilemedi. Sırtını bir ağaca yaslayıp bir süre öylece bekledi.

Babasının başına kötü bir şey gelmesinden korkuyordu. Korku o denli etkisi altına almıştı ki farkında olmadan titriyor ve nefesi kesiliyordu. Gözlerinde yaş birikmişti. Karanlığın ortasında çaresiz kalmıştı.

Bir yandan "Sakin olmalıyım, sakin olmalıyım." diye kendi kendine mırıldanırken, öte yandan "Baba!" diye bağırmaya devam ediyordu.

Uzun bir süre "Sakin olmalıyım," diye tekrar etti. Kendi kendine telkinleri işe yaramış ve biraz daha sakinlemişti. Kafasını sağa sola çevirerek etraflıca ağaçlara baktı. Yaslandığı yerden doğruldu ve yürümeye başladı.

Rastgele yürüyor, bir ağaçtan başka bir ağaca doğru yön değiştiriyor ve babasını bulmaya çalışıyordu. Aralıksız yürüdü.

Çabalarından sonuç alamayınca yeniden durdu. En iyisi polisi aramak diye düşünerek telefonun ekranını yüzüne çevirdi. Polisin numarasını tuşlayacağı esnada, telefonunun çekmediğini fark etti. "Kahretsin!" diye tepki gösterdikten sonra yürü meye kaldığı yerden devam etti.

Yaklaşık bir saat kadar yürümüştü. Anlam veremediği şekilde bir türlü ilerleyemiyordu. Sanki ağaçlar, gizli bir labirent oluşturmuştu. Geçtiği yerlere yeniden geliyor, yönünü değiştirmesine rağmen aynı noktalara yeniden çıkıyordu.

En sonunda dayanamadı ve "Baba, neredesin baba?" diye son kez çığlık atarcasına bağırdı. Ancak değişen hiçbir durum olmadı.

Çaresizce tellere doğru geri döndü. Yarığı bulup dışarı çıktı. Yaya olarak arabasını bıraktığı yere kadar ilerledi. Arabasına ulaşana kadar neredeyse yarım saat daha geçmişti. Arabasına biner binmez dikiz aynasından boynundaki yarayı kontrol etti. Uzun yaranın bir kısmı bir çizik gibiyken, bir kısmı bir hayli derindi ve kan sızıyordu. Arabayı çalıştırıp en yakındaki akaryakıt istasyonuna sürdü.

İstasyonun marketinden birkaç tane yara bandı ve su alıp lavaboya girdi. Boynuna yara bantlarını yapıştırdıktan sonra elini yüzünü yıkadı. Aynaya baktı. Gözleri kan çanağı gibi olmuştu. Birkaç kez daha soğuk suyu yüzüne çarptıktan sonra sakinledi. Bir şişe suyu tek seferde içip istasyondan çıktı.

Arabasına binip yeniden yasaklı bölgeye doğru yol aldı. Başka bir girişi var mı diye tellerin etrafinda arabasıyla dolaşmaya başladı. Yol bir süre sonra başka bir yöne doğru ilerledi

Caddeden ara sokaklara girerek, yasaklı bölgenin diğer kısım larını buldu. Telleri inceleye inceleye sürmeye devam etti.

Yasaklı bölge tahmin ettiğinden çok daha büyüktü. Her tarafi tellerle kaplıydı. Tellerin arkasında ise birbiriyle aynı bü yüklükteki ağaçlar bir istinat duvarı gibi duruyordu. Koca ala- nın etrafını birkaç kez turlamasına rağmen herhangi bir giriş bulamadı.

Saatini kontrol etti. Babasını gözden kaybettiğinden beri üç saati geçmişti. Artık en iyisi polise haber vermek diye düşündü. Telefonunu eline alıp polisi arayacağı esnada aklına birden Salim geldi. Babası en son Salim'le konuşmuştu. Belki ona bir şeyler söylemiş olabilirdi. Polis yerine Salim'i aradı.

"Alo."

Salim'in sesinin arkasından yine müzikler duyuluyordu.

"İyi geceler Salim Bey. Kusura bakmayın bu saatte rahatsız ettim. Ben Enzel'in oğlu..."

Salim, gürültünün içinden bağırarak karşılık verdi. "Ha, Atlas koçum sen misin?"

Atlas utanarak, "Evet evet benim. Babama yine ulaşamadık da," diye yanıtladı.

Salim'in verdiği karşılık ise Atlası büyük bir şaşkınlığa düşürdü.

"Baban burada yanımda. Vereyim mi telefona? Yalnız kafası biraz kıyak haberin olsun." Atlas, "Ne... Yanınızda mı?" diye kekeleyerek karşılık verdi, "Neredesiniz?"

Salim, bu esnada Enzele sesleniyordu. "Senin oğlan arıyor Yine telefonunu yanına almadın mu moruk?"

Atlas bir süre Salim'in babasıyla konuşmasını bekledi. Daha sonra Salim, Atlas'a yeniden döndü.

"Atlas, koçum; baban buraya gelsin de beni alsın diyor. La vadadayız, Lavadada. Sana konum atıyorum. Bu gece mekára biz kapattik. Gel sen de iki tek atarsın. Fasıl da var."

Atlas telefonunu kapattıktan sonra konum bilgisi geldi. La vada Meyhanesi. Haritalarda yakınlaştırarak Lavada'nın tam yerine baktı. Galata Kulesi'ne çıkan, çoğunlukla Fransız ve Ital yanların yaşadığı ara sokaklardan birisindeydi.

Vakit kaybetmeden Galata'ya doğru sürdü. Sokağın girişine yakın bir yere arabayı park edip indi. Saat epeyce ilerlemişti. Sokaktaki tüm mekânlar kapanmış, sokak karanlığa bürünmüştü Az ileride sadece Lavada'nın ışıkları yayılıyordu.

Atlas, Lavada Meyhanesi'nin tam önüne geldiğinde, cep tele foruna bir mesaj geldi. Merakla mesaja baktı. Mesaj Demir'dendi

"Yine bir olay olmuş duydun mu?"

Atlas heyecanla cevap yazdı.

"Hayır, haberim yok. Ne olmuş?"

"Yine bir kadın cesedi bulunmuş. Aynı şekilde çarmıha gerilmiş gibi. Galata Kulesi'nin dibinde üstelik"

Atlas, mesajı okuyunca gözleri fal taşı gibi açıldı. Hemen kafasını sola çevirdi. Galata Kulesi sokağın sonunda tüm ihtişamıyla duruyordu. Lavada'ya girmek yerine koşar adım Galata
Kulesi'ne yöneldi.

Galata Kulesi'nin alt kısmı restorasyon çalışmaları için alüminyum perdelerle çevriliydi. Sağda solda koşuşturan polisler gördü. Polis arabalarının tepe lambaları Galata Kulesi'nin üst kısmını aydınlatıyordu. Meraklı kalabalık çoktan toplanmıştı.

Kalabalığın arasına girip herkesin bakıştığı yönde ilerledi. Kulenin giriş kapısının az ilerisinde bir kafe vardı. Olay yeri inceleme polislerinin spot lambaları kafenin bahçesini aydınlatıyordu. Bahçeye doğru dikkat kesildiğinde, bahçenin sundurmalarına asılmış bir kadın bedeni gördü. Yine elleri sundurmaya halatla bağlıydı ve yine beyaz bir elbise vardı.

Atlas gözlerine inanamadı. İlk bulunan kadınla tıpatıp aynı gibiydi. Üzerinde herhangi bir kan lekesi yoktu. Kadını biraz daha dikkatle incelediğinde ise neredeyse düşüp bayılacağı o detayı gördü:

Kadının sol bileğinde, Talyada da bulunan bir bileklik vardı.

BODRUM KATI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin