3.Bölüm

23 7 0
                                    

Bir dakika! İçerdeki polisler neden çıkmadı? Yoksa...
Önüne dönüp hızlı adımlarla gitmeye başladığında anında saklandığım yerden kalkıp ayağına nişan aldım.
İşte bu! O kadar nişan dersleri boşuna değildi tabi!

Vurulmanın etkisiyle sendelediğinde arkasına dönüp bana baktı.
Bende ne gördüğünü bilmiyorum ama beni gördüğü an gözleri fal taşı gibi açıldı. Hadi canım! O kadar da korkunç değilim! Alt tarafı gözlerimin altı mosmor dur o kadar.

Yaralı olmasına rağmen önüne dönüp kaçmaya başladı. Koridorun sağına döndüğünde bende peşinden koşmaya başladım. O sırada babamın sesi kulaklarıma doldu "nerdesin? Bana bak eğer-"dediği an sözünü kesip "merak etme! Görevimi yapıyorum!"
dedim. Sinirle "hemen buraya geliyorsun!"dediğinde gülerek "malesef öyle bir lüksüm yok! Mesai deyim!"dedim ve kulaklığı çıkarıp fırlattım.

Koridorun sağına vardığımda gözden kaybolmuştu. Umursamayarak koşmaya devam ettim. İleriden tekrar sağa dönünce dilimi yutacağım bir manzara ile karşılaştım. İki garson ve bir de polis olmak üzere yerde kanlar içinde yatıyordu. Bir kız garson duvara yaslanmış bir şekilde duruyordu ama duvarda kafasına doğru gelen kan izleri vardı. Sanırım kafasını duvara vura vura öldürülmüştü. Diğer erkek garson kafasından vurulmuş bir şekilde yüz üstü yerde yatıyordu. Polis ise garsonlar dan biraz uzak,iki omzundan da vurulmuş bir şekilde yerde yatıyordu.

Bütün bunları sadece bir kaç saniyede mi yapmıştı!? İyide bu nasıl mümkün olabilir?!
Korkuyla yutkunduğumda karşımda onu gördüm... İşte o zaman yutkunamadım bile!
Silahını bana doğrultmuş bir şekilde öldürücü bakışlar atıyordu. Ne kadar korksamda bende silahımı kaldırıp ona doğrulttum.

Gözlerime baktığında gözleri belirsiz bir duyguyla büyüdü. Daha ben ne olduğunu anlamadan arkamdan gelen polisleri de vurup kaçmaya başladı. Beni neden vurmadı? O polisleri vurdu ama beni vurmadı... Ama neden?

Arkasından koştum ama gözden kaybolmuştu. Hırsla bağırışım koridoru inletti. Sinirle ayağımı yere vurup geldiğim yönü geri gitmeye başladım. Kafamda bir sürü soru işareti vardı. Ve en çok merak ettiğim ise: Neden beni de vurmadı???
İstese o an işimi bitirebilir di. Üstelik yaralı olmasına rağmen onca insanı öldürmüştü.
Bu katliamın içinden hemen çıkmam gerek!!!

Telsizden Batuhan'a "çıkışları kapattığınızdan emin olun"dediğimde Batuhan endişeli bir sesle "nerdesin sen!? Baban hepimizi gebertecek haberin varmı?! Çabuk buraya gel!" dediğinde sinirle "bana emir verme gibi bir lüksün yok!" diye karşılık verip telsizi kapattım. Şuan tam karşımda beş ölü vardı. Alıştığım için aralarından geçip gittim. Sonuçta bu ilk değildi.

Aşağıya indiğimde neredeyse salon boşalmıştı. Herkesi yakalamışlardı anlaşılan. Ama ben bir kişiyi yakalayamadım!

Batuhan beni görür görmez yanıma gelip "yukarıda neler oldu? Yüzün sapsarı olmuş!"dediğinde ruh gibi olduğumu daha yeni öğreniyordum.
"Sen herşeyi böyle sormak zorunda mısın Batu?!"diye çıkıştığımda ellerini teslim olmuş gibi kaldırıp "tamam sakin! Baban seni soruyor. Eğer gitmezsen başın büyük belada benden söylemesi! Hadi adliye'ye!"
dediğinde önden giden ben oldum.

Arabaya binip yola çıktığımızda düşüncelerim beni ele geçirdi.
Ben bir daha onu nasıl yakalayacaktım?

"Kaçanlar var. Bar imha edildi ama kaçanları bulmak o kadar da kolay olmayacak gibi duruyor. Ayrıca bir kaç ölü bulundu... Sana diyorum amir! Hey! Sen ne yaşadın yukarıda da bu kadar düşünceli sin?" dedi Batuhan. "Onu gördüm"dediğimde gözleri fal taşı gibi açılmıştı ve heyecanla "nasıl yani!? Sen şimdi koskoca Türkiye'nin en azılı katillerin den birini gördün ve sana birşey yapmadı öyle mi?! Yanlış mı anladım?" dediğinde başımı onaylar bir şekilde sallayarak "doğru anladın, hatta yaraladım bile" dedim. Hayranlıkla bir kaç kahkaha attı ve "buna inanma mı bekleme benden! Yaralamana rağmen seni öldürmemişse o bizim katil değildir!" dediğinde sinirle ona dönüp "yaralı haline rağmen saniyeler içinde beş adamı öldürdü"dediğimde gülümsemesi soldu ve yutkundu. "Sen ciddi sin?" dediğinde sinirle "böyle bir konunun şakası mı olur Batuhan?!" dedim.

Yolun geri kalanı dışında ağzımızı bıçak açmadı. Bense hala sinirli ve düşünceliydim. Üstelik bir de babam denen herife hesap verecektim. Onu gördüğümü duysa nasıl tepki verir acaba?

Odasına vardığımda beni gördüğü an sinirle kahvesini masaya koyarak "sen neyin peşindesin! Sana gözümün önünden ayrılma dedikçe sen daha çok saklanıyor sun! Bana bak eğer bu durum tekrarlanırsa bil ki artık burda yerin yok!"dedi. Alayla gülerek "başkomiser olman beni istediğin zaman işten kovman anlamına gelmiyor. Ben işimi en iyi şekilde yerine getiriyorum. Gelip beni tebrik edeceğine dediğin şeylere bak" dediğimde dişlerini sıkarak "üslubunu bilerek konuş! Üst kata çıkınca eline ne geçti söyle!?"dedi. Gülerek bir koltuğa yayılarak oturduğumda "sonunda yıllardır peşinde olduğum kişiyi... Efe Demirok'u gördüm"dediğimde şaşkınlıktan gözleri açıldı ama sonrasında alaylı bir yüz ifadesi takınarak "her gördüğün kişiyi o zannedemezsin"dedi. Derin bir nefes bırakarak "onu vurdum"dedim. Ve bu onu daha çok şaşırtmış olacak ki gözleri kocaman oldu.

"Ne yaptın,ne yaptın? Sen bir katili vurdun ve şuan karşımda sapasağlam oturuyor musun?"dediğinde alayla gülüp "eh,bu mükemmel güzelliği mi dağıtmaya kıyamadı herhalde(!)"
diyerek alay ettiğimde sinirden yüzü kasıldı ve "vurdun mu cidden?!" dediğinde duruşunu dikleştirerek "yemin ederim ki vurdum. Hemde tam ayak bileğinden. Ama taş gibi adam! sanki hiç etkilenmemiş gibi koşuyordu!"dediğimde şaşkınlıktan bana baka kaldı. Benim bu dediklerimi gerçek olma ihtimali onu korkutuyordu. Çünkü babamda yıllardır bu adamın peşinde ve ondan önce onu ben yakalarsam gururu yerle bir olur. Ve benim istediğim ise tamda bu!

"Tamam, Batu seni eve götürsün sabah gelirken de alsın. Yalnız kalmak yok! Sabah konuşacağız bu konuyu"
diyip kapıyı işaret etti. İtiraz etmeden çıktığımda eve doğru gitmeye başladım. Aşırı yorgun ve düşünceli olduğumdan dolayı tek ihtiyacım olan şey sıcak duş ve uykuydu.

Batuhan arkamda gelerek "Amir! Seni ben götürüyormuşum! Atla hadi arabaya!"dediğinde göz devirerek "şunu yapmaktan vazgeç" dediğimde alınmış gibi "neyi?" diye sordu. Dişlerimi sıkarak "son dediğin cümleyi söylemeyi bırak! Ben senin kız arkadaşın falan değilim amirinim!" dediğimde sırıtarak "amirim değilsin meslektaşım sın. Unutuyorsun galiba? Bende senin gibi amirim! Tabi benim bir başkomiser babam olmayabilir ama seninle eşitim!" dediğinde suratına yumruğumu çakmak istedim ama yorgunluktan kolumu kaldıracak halim yoktu.
                                  •••
Eve geldiğimde yorgunluktan anahtarı bir kenara atıp odama doğru gittim. Teyzem büyük ihtimalle uyuyordu. Aldığı ilaçlar ona fazlasıyla uyku yapıyordu.
Odama girdiğimde banyo ya geçip sıcak bir duş aldıktan sonra siyah bir tayt'ın üstüne pudra pembesi oversize crop geçirdim. Kendimi yatağa bıraktığımda bedenim sanki eksik bir parçasıyla buluşmuş gibi anında rahatlamıştı.
Çok geçmeden bu rahatlığın üzerine uykunun kollarına bırakıldım.

çift kişilik Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin