Bölüm7: Alexander

30 3 0
                                    

Bana döndü. Bana doğru dönerken saçları rüzgarda dalgalanıyor gibiydi. Yüzünde hafif dişlerini gösteren bir gülücük vardı. Yüzüne baktım. Bu adamı daha önce görmüş gibiydim. Nerde görmüştüm? Dün ki postacı mı? Onu gözlerimi kısarak dikkatlice seyrediyordum. Son anda gözlerinin içine bakınca tanıdım. Aman tanrım bu adam... Şaşırıp usulca titredim. O da beni tanımış olacak ki göz bebekleri büyüdü. Meğer bu Tümgeneral Alexander buraya gelirken kaza yaptığımız arabanın sahibiymiş.

Babam ,Alexander ' a dönüp, benim kolumu tutarak " Generalim tanıştırayım, kızım Leydi Catherine." Ve bana bakıp " Kızım bu Beyefendi de Tümgeneral Alexander." Dedi. Alexander sanki daha önce beni hiç görmemiş gibi davranıp eğildi , elimi tuttu ve küçük bir öpücük kondurdu. "Leydim ,tanıştığımıza memnun oldum. Bana sizden ve eşsiz güzelliğiniz den bahsetmişlerdi ancak bu kadarını hayal edemedim. " Dedi sırıtarak. Onun o gülüşün den nefret ediyordum. O masum gibi görünen gülüşün altında koca bir kendini beğenmişlik yatıyordu. Bundan eminim.

"Bende çok memnun oldum. Açıkçası bana sizden hiç bahsetmediler. " Dedim tek gözümü kırpıp sinsice. Babamın bana dik dik baktığını fark edince sinirlendiğini anladım. Babam"kızım bugün için sana piyano solosu hazırladım. Biraz sonra piyanoya getirecekler." Dedi. Şaşırarak" Ama baba ben daha hazır değilim . Kendime güvenmiyorum." dedim. "Kızım bir süredir seni izliyorum ve gerçekten çok büyük bir ilerleme kaydettin. bugün çok iyi çalışacağından eminim." Dedi bana sarılan kollarını daha da sıkarak. Alexander konuşmamıza dahil oldu. "Sizi piano çalarken görmeyi çok isterim. Lütfen benim için biraz çalın." Dedi gözlerini kısarak. O benim piano çalıp çalmayacağımı umursamıyordu hatta bana inanmıyordu. Bunu gözlerini kısmasından ve sahte kibar ses tonundan anlayabiliyordum.

"Pekala çalacağım. Beni dikkatle izleyin." dedim. Alexander' ın yanıldığını ,benim çok iyi piano çalabileceğimi kanıtlamak istiyordum... Bir süre sonra pianoyu getirdiler. Usulca yanına, yaklaşıp parmaklarımın ucuyla pianoya dokundum ve tabureye oturdum. Ardından yavaşça başlayıp parmaklarımın beni istediği yere götürmesine izin verip kendimi müziğe bıraktım. Piano ya başladığında çaldığım ilk müziği çaldım Swan Lake...

Müziği çalarken gözüm cam kenarında pür dikkat beni dinleyen gence kaydı. Bu adam biraz önce çarptığım adamdı. Onun ,beni salonda ki kimse görmezken, bu denli dikkatle izlemesi çok hoşuma gidiyordu. Heyecandan kalbim yerinden çıkacak gibiydi. Belli ki o da 19-20 yaşlarındaydı. Bu genç yaşında general olmuş. Belli ki ailesi soylu biri değildi çünkü daha önce hiçbir yerde görmemiştim onu. Alexander bile yaklaşık 12 yaşındayken gittiğim kraliyet toplantısında görmüştüm ancak pek dikkat etmemiştim. Müziği çalmayı bitirdiğimde Rose ve Alexander yanıma doğru geliyorlardı. Beni alkışlıyorlardı. Rose "Tebrik ederim gerçekten çok güzel çaldın. " Dedi. Dediklerinden dolayı çok mutlu olsam da sanki beni kıskanmış gibi görünüyordu. Alexander" Leydim yeteneklerinizi daha sık görmeliyiz. Kim bilir daha ne marifetleriniz vardır." dedi. Aslına bakarsan Alexander'ın bu dediğini çok tatlı bulmuştum...

Alexander yanımızdan ayrılmıştı .Rose ve ben de masalardan birine oturduk. Ziyafet başlamıştı. Masa epey doluydu tavuk, domuz, balık, biftek... Bense gözlerimi karşı masada dostlarıyla konuşan o sarışından alamıyordum. Onunla tanıştığımdan beri sanki birşeyle ona bağlanmış gibiydim. Rose' un seslenişiyle düşler dünyasından uyandım. " Duydun mu? Kral çok hastaymış diyorlar. Sence doğru mu?" " Bilmem ki ben kralı çok uzun zamandır hiç görmedim." Dedim. Hayla ağzım açık sarışınıma bakıyordum ki Rose 'nin beni ona bakarken yakalamasından korkup bakmayı kestim.

"Sonuçta daha yeni veliahtı mız olmuşken kralımızı kaybetmeyi hiç istemem." dedi. Sanki Kralı filan umursuyor da. Rose ' u çok kısa bir süredir tanımama rağmen çok sinsi olduğunu çözmüştüm. Kralın ölmesini istiyor gibiydi... Uzun bir sessizlik oldu. Etrafı seyrederken Alexander ' i gördüm. Yanında iki güzel kız vardı. Gülüşüyorlardı. Kızlar Alexander 'a epey düşkündü. Nedense sinirlenmiştim. Onları izlerken Alexander bana bakıp adice bir gülüş attı.

Hızla gözlerimi çevirdim. Birden Rose ile muhabbet etmeye başladım "Senin evli olmadığını biliyorum ancak sözlün veya nişanlın var mı? " Diye sordum. Merak etmiyordum ancak bu sesizliğin son bulması gerekiyordu. Rose' nin yüzü düşmüştü . Epey mutsuz görünüyordu . Büyük ihtimalle sorduğum soru canını sıkmıştı bana" Evet bir sözlüm var ."dedi. "Rose senin bir yüzün düştü. Ne oldu ? Yoksa sormamam gereken bir şey mi dedim? " Dedim. Galiba sözlüsüyle ilgili kötü birşey vardı. Bana gülerek cevap verdi."Yok seninle ilgili bir şey değil. Sadece sözlümle pek görüşmüyoruz bu aralar." dedi." Eğer çok özel değilse bana içini dökebilirsin." dedim. O ise bana " Sen ne yapabilirsin ki." dedi küstahça. Artık haddini aşıyordu. Çok sinirlenmiştim ama ağzımı bile açmadım ve orada sessizce durup "Ben gideyim en iyisi" deyip kalktım hemen. Bugün gerçekten çok kötü geçmişti . Her şey bana çok fazla geldi başkentin bu yoksul hali, bu evlilik meselesi, bu günkü konuşmalar ve özellikle de Alexander...

Hava almak için balkona çıktım. Yanımdan geçen garsondan bir kadeh kırmızı şarap alıp manzarayı seyretmeye başladım. Saray Deniz'in tam dibine inşa edilmişti. Bu yüzden Deniz ayaklarımın altında gibi hissediyordum. Denizi pek sık görmüyordum. Çünkü secretmountain de ormandan başka bir şey yoktu. Sadece küçük bir nehir vardı o kadar.

," Bu gün biraz zor geçti galiba." Dedi arkamdan gelen bir ses. Arkama döndüğümde tam dibim de duran Sarışınımı gördüm. Neredeyse gözlerimiz karşı karşıyaydı. Aramızda 30 cm lik bir boşluk vardı sadece. "Siz miydiniz" Dedim neredeyse fısıldayarak. " Başka birini mi bekliyordunuz?" Dedi. Elim ayağım birbirine dolanmıştı ama herşeye rağmen ciddi kalmak için kendimi zorluyordum. " A, yok, hayır kimseyi beklemiyorum ancak sizin gelmenizi de beklemiyordum. " Dedim. " İsterseniz gidebilirim." Dedi. " Hayır, gitmenize gerek yok öyle demek istemedim." Derin bir iç çektim." Bu günün zor geçtiğini nerden bildiniz? " Diye sordum. Yanıma iyice sokulup balkon demirlerine yaslandı. " Çok üzgün görünüyorsunuz ve ...bende sizin gibi hissediyorum." Dedi. O manzarayı seyrediyordu, bense onu. Ona gerçekten ve daha yakından baktığım da fark ediliyordu ,yorgun görünüyordu.

Adama birden bir enerji geldi. "Doğru ya size ismimi söylemeyi unuttum. Benim ismim Brendon. " Dedi. "Memnun oldum Brendon. Peki söyle bakalım sen tam olarak kimsin de saraya davet edilen 100 kişinin arasına girebildin." Dedim. Sorum da bir art niyet yoktu sadece merak etmiştim. Sonuçta onu daha önce hiç bir yerde görmemiştim. " Ben Generalim. Bu sayede buraya girebiliyorum. " Dedi. " Orasını anladık ama bu ülke de on binlerce General var. Neden sen ?Kralla ve ya Kraliçe ile bir yakınlığın mı var ? Diye sordum sırıtarak.

" Şey ben..." Diyecek Ken arkamızda duran Alexander "Brendon seni içerden çağırıyorlar." Dedi. Oldukça sinirli görünüyordu. Ben bile Alexander dan korkmuştum ama sanki sinirden daha çok nefret varmış gibi bakıyordu Brendon ' a. "Ah !öyle mi? Hemen geliyorum. " Dedi ve bana dönerek " Hemen geliyorum Leydim." Diyip yanımızdan ayrıldı. Alexander göz ucuyla Brendon ' ın gittiğinden emin olduktan sonra yavaşça üzerime yürümeye başladı. Dibime kadar girip kulağıma eğildi ve...

KANLI TAHTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin