Tomris, daha fazla genci yaklaşan büyük savaşa hazırlarken, cephane ve erzak üretimini arttırırken günler geçti. Hala çalışmalar devam ediyordu ve şimdiden ordu iki kat daha donanımlı ve yüzde 50 daha kalabalıktı. Çevre köylere gönderdiği dört komutanından ikisi bir hayli gönüllü ve erzakla geri dönmüştü ancak Ispargap ve Saltuk'tan haber yoktu.
Herkesin canla başla hazırlıklarda çalışırken ter döktüğü günlerin birinde otağa bir atlının yaklaştığı görüldü uzaktan. Bu oğlu Ispargap'ın birliğinden bir erdi. Atının eyerine sıkıştırılmış olan tuğ parçasının renginden anlaşılıyordu.
Atı yönlendirmek bir yana dursun, üstünde duracak dermanı kalmamıştı. Sanki atı kendi kendine gezinmeye çıkıp buraya kadar gelmiş gibiydi. Biraz daha yaklaştığında yaralanmış olduğu görüldü.
Şifacılar onu atından indirip tedavi için sıcak bir çadıra doğru götürmeye çalışırken Tomris yanına gelip ne olduğunu sordu.
-Ne oldu? Birliğin nerede? Ispargap iyi mi?
Henüz Tomris sorularının cevabını alamadan genç çeri kendinden geçip bayıldı. Belli ki bu kadar kan kaybı ve yorgunlukla dayanabileceği kadar dayanmıştı.
Biraz kendine geldiğinde Tomris hemen dibindeydi. Selam vermek için ayağa kalkmaya çalıştı fakat kalkamadı.
-Söyle çocuk, ne oldu? Diğerleri nerde?
-Sir nehri yakınlarında kamp kurmuş dinleniyorduk. O sıra güneybatı yönündeki bir köyden dumanlar yükselmeye başladı. Hemen birliğimizi ikiye bölüp oraya gönderdik. Fakat bu bir şaşırtmaymış. Pers birlikleri akın akın üzerimize geldi. Biz püskürttükçe gelmeye devam ettiler.
-Anlat çocuk, sonra ne oldu?
- Atlarımıza ulaşmamamız için o yönden sıkıştırdılar. Çoğumuz esir düştüğünde veya uçmağa vardığında Ispargap hala savaşıyordu. Pusatı şimşek gibi hareket ederken her hamlede birini canından ediyordu. Sonra uzun boylu, esmer, uzun kıvırcık sakallı, geniş kafasını kaplayan altın miğferi olan birisi geldi. Kendini 'Tüm Asya'nın sahibi büyük Kiros' olarak tanıttı. Ispargap'a teslim olursa kimsenin canına zarar gelmeyeceğini aksi takdirde hepimizi türlü işkencelerle öldüreceğini söyledi. Ispargap da bize zarar gelmemesi için
pusatını yere atıp teslim oldu.-Hayır! Bu doğru olamaz!
Çadırdan dışarı attı kendini. Kılıcını çekip çadırın hemen önündeki yaklaşık 1 metre çapındaki talim tahtasına arka arkaya darbeler indirmeye başladı.
Dakikalarca kendini kaybetmiş şekilde ağacı parçalıyordu. Koca tahtanın gövdesinde geniş bir oyuk açtıktan sonra yorulmuş gibi duruyordu, ancak nefes alış verişinden öfkesinin zerre dinmediği belli oluyordu. Emir almak için meraklı gözlerle bakanlara dönüp haykırdı:
- Hazırlıklar bitti! Çabuk orduyu hazırlayın, hemen harekete geçiyoruz! Derhal bir ulak gelsin yanıma!
Ulak yanına geldiğinde hemen götürmek üzere şunları yazdırdı:
-Hile yaparak beni kandırdın ve oğlumu esir aldın ancak savaş üstünlüğü hala bende. Senden oğlumu ve kahraman askerlerimi serbest bırakmanı istiyorum. Eğer bunu yaparsan döktüğün onca kana ve verdiğin onca zarara rağmen topraklardan zarar görmeden ayrılacaksınız. Ancak eğer bunu yapmazsan Kök Tengri'ye yemin olsun ki seni kana doyuracağım!
Ulak, mektubu ulaştırıp tercüman ile okuyunca, Tomris'in kendisini tehdit etmesine çok sinirlenen Kiros elindeki şarap kadehini fırlatarak ayağa fırladı.
-Bu ne cüret!
Hemen oracıkta ulağı canından etti ama kan susuzluğu dinmemişti. Ispargap'ı odaya getirtti. Onun elleri bağlıyken saldırıp kılıç darbeleriyle o yiğit savaşçıyı canından etti. İskit Türklerinde bir insan hain bile olsa idam edilirken kendini savunması için pusat verilirdi. Ancak Kiros ona bu imkanı vermeyerek onu Kök Tengri'nin huzuruna bir savaşçı gibi gitmesine engel oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gökbörü
Historical FictionTarih boyunca uluslar sürekli kendi yaşadıkları coğrafyaya özgü bir canlıyı veya hayali bir yaratığı fiziksel özelliklerinden veya davranışlarından dolayı kendilere yakın hissedip sempati beslemişlerdir. Her ırkın kendisini temsil ettiğini düşündü...