Sabaha doğru ateş iyice söndü. Bu kadar devam etmiş olması bile yeterli bir mucizeydi Gökbörü için.
Henüz hava aydınlanmadan, uluma sesleri birbiri ardına gökyüzünde yankılandı. Diğer canlılar için sadece bir bölgesini belli eden bir ses olarak algılanan uluma, kurtlar arasında bambaşka bir anlam taşıyordu.
Kurtlar dışında hiçbir canlı bunlara pek anlam veremezdi, belki de anlam vermekle uğraşmak istemezdi insanoğlu dışında. Doğada her canlı duyduğu, gördüğü, kokladığı işaretleri kendi çıkarına göre kullanır ve gerisine pek karışmaz. Mesela uluma duyan bir ceylan, sese göre kurtların sayısını ve yerini tespit etmeye çalışıp ona göre yer değiştirir. Veya ulumaları duyan bir çakal sürüsü yönünü değiştirip kurtlardan uzaklaşmaya çalışır, onların ne demek istediği ile pek ilgilenmiyor, ilgilenmek istemiyordu.
Her bir uluma bölge belirtme anlamında değildir. Eğer öyle olsa sadece alfalar farklı bölgelerden uluyor olurdu. Kimisi, sürüdeki kurtların beraber ulumasının da sayılarını fazla göstererek diğerlerine göz dağı vermek için olduğunu öne sürmüştü ve kimi kaynakta hala bu bilgi kabul görüyor.
Ancak işin aslı biraz daha farklıydı, hala da öyle. Alfa kurtlar bölgelerini ilan edip yaklaşmayın iması yaparken diğerleri birbiriyle iletişim kurmaya çalışıyordu.
Hiçbiri de sadece ses çıkarmış olmak için uğraşıyor değildi. Özensiz bir şekilde seçilmiş kelimeler topluluğunu söz olarak ileri sürecek kadar çakal olmadık diye düşündü Gökbörü. Çakallara hiç saygısı ve tahammülü yoktu.
Her bir uluma bir şiirdi kurt lisanında. Kimisi derdini haykırıyordu kimi mutluluğunu. Kimi kaybettiklerini uğurluyordu, kimi yeni doğan yavrusunu karşılıyordu. Kimi sevdasını ilan ediyordu, kimi ayrılıkla yüzleşiyordu. Kimi ölmek için yalvarıyor, kimi dünyaya meydan okuyordu.
Gökbörü, ulumalara biraz kulak kabartınca yüzlerce yaşanmışlık ruhuna aktı. Normalde söz kesmemek için birbirini ardına başlanan ulumalar, yankılanmanın da etkisiyle birbirine dolanmış, ayırt etmek bir parça güçlenmişti o gece.
En baskın duyulan göğü yırtarcasına inleyen uzun ve güçlü ulumanın, yavrularını kaybetmiş bir babaya ait olduğu son derece açıktı Gökbörü için. Sesler birbirine karıştığı için sonuna kadar dinlemeyemedi ancak, duyduğu kadarıyla şöyle diyordu:
Acunu kaplasa budunum
Deseler ki bana başbuğum
Kök Tengri'dedir umudum
Balalarım geri gelir miSesinden henüz çok genç olduğu anlaşılan ancak şimdiden alfa kurt adayı olacak kadar kendinden emin bir tanesinin sesi duyuldu uzaktan:
Dişlerim pusat, pençelerim süngü
Aslında zamanın yok bugünü dünü
Uçmağa varmak olsa da sonu
Aspanda bürküt yerde kökbörüBu sözler Gökbörü'nün kanını kaynatmaya ona eski kuvvetini bir süreliğine de olsa geri vermeye yetti. Uzun yıllardır böylesine bir dörtlük duymamıştı kulakları. Hemen ayaklanıp dışarı attı kendini. İnin yakınındaki bir tepeye doğru koşmaya başladı. Her adımda daha güçlü, daha genç hissediyordu.
O koşarken birkaç şiir daha gökyüzünü doldurdu ama Gökbörü hiçbirini duyamadı. Duydu aslında fakat kendi kalp atışları kulaklarında çınladığından hiçbir dış sese odaklanıp algıyamıyordu.
Henüz bir gece önce, hava vücudunu adım adım uyuşturup donduruyor gibi hissederken şimdi sadece biraz serindi.
Olanca gücüyle koşarken, keşke insanlar da bizim bu dizelerimizi anlayabilse diye düşündü Gökbörü. Belki de yüzyıllar sonra hatırlayacaklardı. Aslında içten içten tüm kurtların ve hatta tüm canlıların hayaliydi bu, insanoğlunun kendine has sanmasının aksine...
Türkolog, yazar, şair, düşünür ve öğretmen Hüseyin Nihal Atsız'ın da dediği gibi;
'Vaktiyle bir Atsız derlerse ne hoş
Anılmakla hangi ruh olmaz ki sarhoş'Sonunda tepeye vardı. Birkaç dakika nefesini toplamak için bekleyip derin bir nefes aldı. Sanki tüm vücudu onu bu ana hazırlıyormuşcasına birdenbire kulaklarını sağır eden nabzı yavaşladı, kalbi normale döndü. Az önceye kadar karın içinde koşmaktan bitkin düşmüş bacaklarında hiç ağrı kalmadı. Ne söylesem diye düşünmeden başladı ulumaya. Şu sözler dağıldı yedi obaya:
Gök delinip yer yarılsın
Pusatlarımız kanlansın
Soy soylanıp boy boylansın
Kutlu Turan kurulsunAttila'ya selam olsun
Umut artık dirilsin
Atlar Danube'de sulansın
Kızıl elma önümüze serilsin
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gökbörü
Historical FictionTarih boyunca uluslar sürekli kendi yaşadıkları coğrafyaya özgü bir canlıyı veya hayali bir yaratığı fiziksel özelliklerinden veya davranışlarından dolayı kendilere yakın hissedip sempati beslemişlerdir. Her ırkın kendisini temsil ettiğini düşündü...