Kamp yaptıkları Volga boyundan doğuya doğru, Ötüken'e doğru yola koyuldular. Hazar Denizi'nin kuzeyinden geçip Baykal Gölü kıyısından ilerlerken Gökbörü bir ses duydu. Geçmişten gelen bir ses...
-Benim yarım bıraktığım işi tamamla, Türk budununu hakim kıl...
Çok uzaktan fısıltı gibi gelen bu sözü daha önce de duymuştu. Yüzyıllar önce... Sesin kulaklarında çınlamasının ardından Mavigöz'ü yanına çağırdı. Ona "siz Baykal'ın kıyısından doğuya doğru devam edin, size yetişeceğim." diyerek yanlarından ayrıldı.
Sesin geldiği yöne kulak kabarttı. Güneyden geldiğine kanaat getirince o yöne doğru olanca gücüyle koşmaya başladı. Sesin kaynağı olan tepeye vardığında o bölgeyle ve sesle ilgili olan anıları sel gibi geldi gözünün önüne.
Burası 3000 yıl önce İskit diyarıydı ve bu tepe de Tomris Han'ın ruhunun bedenini terkederek ebediyete ulaştığı yerdi. Etrafta birçok tepe daha vardı ancak bu çok daha yüksekti.
Bu duyduğu sözler de günümüzden değil 3000 yıl öncesindenden geliyordu kulaklarına. Bu Tomris Han'ın ona son sözüydü. Onun vasiyetiydi. Bu sözün yüzyıllar sonra neden tekrar kulaklarında yankılandığını bilmiyordu ama ona bir kez daha söz vermekten geri duracak değildi.
Gök girsin, kızıl çıksın!
Bir kagan öldüğünde pusatları, kişisel eşyaları, atı ile birlikte gömülürdü. Çünkü Kök Tengri inancına göre diğer tarafa geçtiklerinde bunlara ihtiyacı olacağı düşünülürdü. Kazılan çukur zemin seviyesine kadar doldurulup düzlendikten sonra o kaganın cenazesine katılan sevenleri yanlarında getirdikleri birer sepet toprağı üzerine dökerlerdi. Bu dökülen topraklar birikerek tümsekler, tepeler oluştururdu. Bu sebeple ki Türk ulusu hala birisi öldüğünde 'Toprağı bol olsun.' lafını kullanır.
Ulusunu güneyden gelen Pers tehdidine karşı savunan, onlara unutamayacakları bir ders vermiş olan ve hükümdarlığı süresince refah seviyesini arttıran Tomris Han'ın mezarının bulunduğu yer yüksekçe bir tepe haline gelmişti.
Elbette 2500 yıl önce oluşturulan bir tepe günümüze olduğu gibi kalmamıştı. Fakat üzerine gelen onlarca yeni toprak tabakasına rağmen, etrafına göre uzaktan belli olacak kadar yüksek olan yükseklik farkı süregelmişti.
O günü hala gözlerinden yaşlar süzülerek hatırlayan Gökbörü için, Tomris Han daha dün son nefesini vermiş gibiydi.
Tomris, milattan önce beşinci yüzyılda yaşamış, İskit kabilelerinden biri olan Massaget'in (Massagetae) hükümdarıydı.
Tarihte bilinen ilk tarihçi olarak anılan Heredot(Herodotus), onu oğlu ve eşinin intikamını almak için ilk Pers imparatorluğunun(Achaemenid Empire) kurucusu Kiros'u (Cyrus the great olarak da anılır) öldüren bir kadın hükümdar olarak kaleme almıştı.
Yıllar içinde kendi geçmişini yüceltmek isteyen Farslar, onun kendi dillerini konuştuğunu ve Türk değil kendi ataları olduğunu öne sürecek kadar küstahlaştılar. Hayatını Türk töresini yüceltmeye, kadınların Türk toplumundaki yerini güçlendirmeye adayan böylesine bir hükümdar, herhalde bugün dirilip Fars olduğu yönündeki sözleri duysa söyleyenin kellesini bizzat alırdı.
Gökbörü için o, büyük bir hükümdardan
çok daha fazlasıydı. Onun en yakın arkadaşıydı. Tomris ile tanıştığında yürümeyi öğrendiğinden beri at sürmeyi de öğrenmeye başlayıp sık sık tek başına etrafı keşfe çıkan gözü kara bir çocuktu.Açık renkli teni, ela gözleri ve kiremit rengi uzun örgülü saçları ve al yanakları ile çok sevimli görünüyordu. Ama sadece sevimli olmak Tomris'e yetmiyordu. Sevimli veya güzel olmak birini lider yapmazdı, o lider olmalı ve budunu geleceğe taşımalıydı. Kadınların yönetimde söz sahibi olması çok olağandı Türk töresinde ancak han olmak çok büyük bir hedefti onun gibi han soyundan gelse bile.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gökbörü
Historical FictionTarih boyunca uluslar sürekli kendi yaşadıkları coğrafyaya özgü bir canlıyı veya hayali bir yaratığı fiziksel özelliklerinden veya davranışlarından dolayı kendilere yakın hissedip sempati beslemişlerdir. Her ırkın kendisini temsil ettiğini düşündü...