Bölüm 5: Diriliş

92 43 17
                                    

Uzun yıllardır süren ihtiyarlamanın bir anda durup tersine dönme ihtimali yok diye düşünüyordu Gökbörü. Üşüyen derisi bir anda kalınlaşmış gibi veya bir anda mevsim değişmiş gibi üşümez oldu. Zamanla parlak beyaz rengini kaybetmiş olan dişleri eskisi kadar olmasa da beyaza döndü. Pençelerini eskisi gibi birer pusat gibi hissetti.

Kendisini zafer dolu yıllardaki kadar olmasa da iyi hissediyor olmaktan haklı olarak keyif alıyordu.

"Ama neden? Neden şimdi?"

'Herşey olacağına varır.' veya 'İyi umdum, iyi oldu.' gibi mesnetsiz düşüncelerle kendini kandıramayacak kadar çok şey yaşamıştı. Onu harekete geçiren 'neden' sorusu gerçekten çok içten ve güçlüydü. Gökbörü'de çok büyük bir cevap verme isteği uyandırmıştı ancak bu kadar değişime yeterli olamazdı.

Kök Tengri'nin yeni bir görevi olmasa bu değişim olmaz diye geçirdi içinden. Bir anda Turan inancının geri gelebileceğine hiç ihtimal vermiyordu bunu tüm kalbiyle diliyor olsa da. O tepenin üstünde önceden planlamadan, düşünmeden ortaya döktüğü sözler ruhunun en derin arzularını ortaya koymuştu. Gökbörü'nün uluması bittiğinde bölgedeki tüm kurtlar onun etrafındaydı. Hepsi böylesine güçlü bir sesin ve böylesine muhteşem sözlerin sahibi olan bozkurt ile tanışmak için gelmişlerdi.

Geldiklerinde ise gözlerine inanamadılar. Bu atalarının anlattığı efsanelerden hatırladıkları Gökbörü'ydü. Ondan başkası olamazdı. Dev pençeleri birikmiş karı ezip, toprağa yüzyıllık bir çınar gibi tutunuyordu. Onun tepede duran dev vücudu, henüz yeni doğmakta olan güneşi gölgeleyip geceyi geri getiriyor gibiydi. Sanki gündüze de geceye de o karar veriyordu.

Toplanmış olan tüm kurtlar Gökbörü'ye doğru dönüp, önce alfalar olmak üzere ön bacaklarını ileri uzatıp yavaşça başlarını eğdiler. Bu kurtlar aleminde son derece nadir görülen bir olaydı. Bu teslim olmanın ve lider kabul etmenin işaretiydi. Genellikle büyük kavgalar ve mücadeleler ile liderlik ele geçirilirken, Gökbörü'ye olan saygı ve hayranlık onları kendi rızalarıyla birini lider seçmeye itti.

Gökbörü de böyle bir hareketi beklemiyordu. Genellikle insanlara karşı yaptığı gibi diğer canlılara karşı da kendisini görünmez kılıp yalnız yaşardı. Pek nadir diğer canlılarla iletişim kuruyordu. Ancak zor durumda kalanlara ve haksızlığa uğrayanlara yardım etmek ve adaleti sağlamak için mücadele edip sonra tekrar bilinmezliğin karanlığında kaybediyordu kendisini.

Elbette yaşamı hep böyle değildi. Bir zamanlar o da aile kurmuş, o da yavrularına hayatı öğretmişti. O da sevmiş, onun da yüreği bir asena için atmıştı. Bir an ailesini düşünür gibi olduğunda kendisini durdurdu. Kendisini toplayabilmek için 'ben yalnız bir bozkurdum' diye kendini teskin etti. Ancak onların acısı hala içinde yanıyordu. Hala kül olmamış, ilk günkü gibi devam eden bir yangın...

Bir yandan da hala kafasında 'neden şimdi?' sorusu dönüp duruyordu. Belki de artık uyanışın ve hatta dirilişin zamanı geldi diye düşündü. 'Belki de çoktan başladı ama ben bu halde olduğum için fark edemedim diye kendisine kızdı biraz. '

'Kim bilir, belki de Kök Tengri son bir mücadele için güç verdi bana.' düşüncesi çok soluk şekilde belirdi diğer fikirlerin arasında. Ölümden korktuğundan değildi bu. Zamanı geldiğini de sık sık düşünüyordu zaten. Asıl korkusu kendisinin yok olması demek budunun da yok olması anlamına gelir mi sorusuydu. Bu yok olma kahramanca bir mücadelenin ardından can vermek olabileceği gibi Hititler, Sümerler gibi diğer ulusların arasında benliğini yitirerek kaybolup gitmesi şeklinde de gerçekleşebilirdi. Aslında en korkunç yok olma da bu olsa gerek.

Bu soruyu kendine yönlendirince uzuvlarındaki tüm kan bir anca kalbine geri dönmüşçesine. Etrafında toplananlara bakıp bu düşünceleri kafasından uzaklaştırdı. Uzaklaştırmak zorundaydı. Toplananlarının hepsi ondan bir söz duymak için kulaklarını dört açmış bekliyorlardı.

GökbörüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin