BU ŞANS DEĞİL KADERİM

1.6K 70 75
                                    


Anlamıştım, bu şans değildi; kaderimdi. O, benim kaderimde vardı ve olacaktı. O konuşmanın üstünden 5 gün geçmişti. O günlerde neredeyse hiç görmedim. Şu an bir görev olmadığı için sadece karargâh sayımlarında karşılaşıyorduk. Onun dediği gibi mesafemi koruyordum ama kendime de söz vermiştim. Benim adım Enis ise, o kadının duvarlarını dağıtacaktım. Pes etmek yoktu; pes edecek biri olsaydım, asker olmazdım.

Yağız'ın "Nereye daldın gittin?" demesiyle kendime geldim.

"Nereye dalayım be erik yüzlüm, bildiğin şeyler," dedim iç çekerek.

"Oğlum, kadın bizim komutanımız, sana açıkça uzak dur demiş. Bırak."

"Sen Yaren seni sevmediği halde vazgeçebiliyor musun? 3 senedir Yaren diye ortalıkta dolanmıyor musun? Bana bırak diyorsun. Sen nasıl 3 yıldır pes etmediysen, ben de etmeyeceğim," dedim kendimden emin bir sesle. Etmeyecektim, sonuna kadar savaşacaktım.

Yaren'in odaya dalması ile kafamı yerden kaldırdım.

"Sanrı Komutan, herkesin bahçeye dizilmesini istedi. Diğer komutanlar yok. Çabuk gelin," deyip biraz önce bir hışımla açtığı kapıyı bu sefer sakince kapattı.

"İnşallah görev vardır, çok sıkıldım. 1 aydır görevsiz," dedi Yağız.

"Hadi, hadi, oyalanmayalım. Sırma saçlıyı daha fazla bekletemem," dedim gülümseyerek.

Bahçeye çıktığımızda erler bir tarafta, rütbeliler başka bir tarafta dizilmişti. Biz de yerimizi alırken, Sanrı Komutan da gelmişti. Elinde bir dosya vardı; kesin göreve gidecektik.

"Arkadaşlar, hepinizi buraya yeni bir görev olduğu için topladım. Aranızdan 7 kişi seçeceğim. Seçtiğim kişiler ile kısa ama çok zor bir göreve çıkacağız. Kısa olmasının sebebi, çatışmaya değil, bir emanetleri almaya gidiyor oluşumuz," dedi. Kısa süreliğine duraksadı; sanki cümleleri nasıl toparlayacağını bilemiyor gibiydi.

Derin bir nefes alıp tekrar konuştu: "Geçen kasabaya baskın olmuş, hangi kasaba olduğunu söylememe gerek yok diye düşünüyorum; hepiniz biliyorsunuz zaten. Orada çok can kaybı oldu; kadın, erkek ama hiç çocuk ölüm haberi gelmedi. Neden? Çünkü onların asıl amacı çocukları almaktı. Yirmiye yakın çocuk onların elinde. Amaçlarını hepimiz biliyoruz. Yerleri tespit edildi; yani en azından öyle olduğunu umuyoruz. Bugün gece seçeceğim 7 kişi ile yola çıkacağız ve o çocukları almadan dönmeyeceğiz. Anlaşıldı mı?" dedi bağırarak.

"Anlaşıldı komutanım!" dedik hep bir ağızdan.

"Şimdi aranızda gönüllü olanlar bir adım öne çıksın," dedi sert çıkan sesiyle.

Bir anda herkesin öne çıkmasıyla kısa bir sessizlik oluştu. Tekrar sordu komutan: "Aranızda evli ve çocuğu olanlar 2 adım geri çıksın," dedi. Bu sefer yirmi kadar kişi geri çekilince geriye 12 kişi kalmıştık. Tekrar sordu komutan: "Şimdi aranızda nişanlı veya sevgilisi olanlar geri çıksın." Tam 5 kişi geri giderken, 7 kişi kalmıştık.

"Şimdi kalan 7 kişi, size soruyorum. Bu çocukları o itlerin elinden almadan dönmek var mı?"

"Yok!"

"Var mı?"

"Yok!"

"Şimdi aileniz ile görüşüp telefonlarınızı kapatın; akşam yola çıkıyoruz."

"Emredersiniz komutanım."

Herkes yavaşça dağılmıştı. Göreve gidenler arasında Yağız ve Yaren de vardı. Hepimiz bir odaya geçip ailemizle konuşmaya başladık. Sanrı, her ne kadar söyleyemese de herkes anlamıştı çok zor bir görev olduğunu.

Konuşmanın üstünden yarım saat geçmişti. Ben, Yağız ve Yaren bir odada oturmuş görev hakkında konuşuyorduk. Kapı yavaşça açılınca gözler o tarafa döndü. Sanrı'ydı gelen.

"Gelebilir miyim arkadaşlar?" dedi kapıdayken. Biz zaten hemen ayağa kalkmıştık.

"Gelin komutanım, niye soruyorsunuz?" dedi Yaren, mahcup bir sesle. Sanrı yavaşça içeri girdi, bize oturmamızı söyleyip kendisi de oturdu.

"Evet, hadi kendinizden bahsedin biraz; tanıyalım birbirimizi," dedi gülümseyerek. Az önceki ciddi halinden eser kalmamıştı. Gülmek ona çok yakışıyordu ama yalan yok, ben ciddi ve asi hallerini daha çok seviyordum.

"Komutanım, ben başlayayım. Ben doğma büyüme buralıyım. Erlikten astsubaylığa kadar her görevimi burada yaptım," dedi Yaren, kocaman gülümsemesiyle.

"Nasıl? Seni ilk görevinde Türkiye'nin öbür ucuna göndermediler mi?" dedi Sanrı, merakla.

"Yok, annem hasta, yatalak. Ben de onu yanımda oradan oraya götüremezdim. Bu yüzden biraz torpil ile burada kalmayı başardım," dedi Yaren, eski heyecanı solarken.

Sanrı, "Anladım, baban peki?" deyince kısa bir sessizlik oldu. Yaren zorla kendini toparlayıp cevap verdi.

"Annemin bu halde olmasının sebebi babam. Onu boğmaya çalıştı. Hapiste şimdi," dedi, zorlukla konuşarak.

"Ben özür dilerim, sormam gereken bir şey sordum. Kusura bakma," dedi Sanrı, üzüntü ile.

"Hayır, hayır, önemli değil. Alıştım artık. Neyse, hadi Erik, sen anlat kendini," dedi Yaren, Yağız'a dönerek.

Sanrı merakla sordu: "Erik mi?"

"Evet, biz Yağız'a Erik diyoruz, komutanım," dedim gülerek.

"Neden peki?" diye sordu bu sefer.

"Aslında biz de bilmiyoruz. Bir anda türedi, herkese bir lakap verildi. Mesela bana civciv diyorlar, saçlarım sarı olduğu için. Enis'e bomba diyoruz, aşırı enerjik ve komik olduğu için," dedi Yaren.

Yaren'in cümlesi üzerine bana kısa bir bakış attı, sonra hemen geri çekti bakışlarını. Yağız'a dönerek sordu.

"Bence sana Erik demelerinin sebebi yakışıklı olman olabilir," dedi. Ne, yakışıklı mı dedi? O az önce Yağız'a yakışıklı mı dedi? Sakin ol Enis, sakin ol.

Bir anda Yaren ayağa kalktı. "Şey, benim ailemle konuşmam lazım. Malum, akşam görev var," deyip odadan çıktı. Ben ensemi sıvazlayarak konuşmaya başladım:

"Ben Enis, aslında buraya İstanbul'dan geldim. Annem ve babam burada yaşıyor, onların yanına geldim. Biraz da İstanbul'daki işlerden sıkılmıştım. Üç yıl önce askere gitmeye karar verdim ve buradayım," dedim, gözlerim Sanrı'nın gözlerinde.

Sanrı hafifçe başını sallayarak "Anladım, burada memnun musun?" diye sordu.

"Evet komutanım, burada olmak güzel. Birlikte çalıştığımız insanlar harika," dedim.

Yağız söze girdi: "Ben de Yağız, sanırım son olarak ben kaldım. Ailemle burada yaşıyorum. Eşim ve iki çocuğum var. Onlar için bu görevde olmanın zorluklarını göze alıyorum," dedi.

Sanrı, Yağız'a gülümseyerek "Çok güzel bir ailen var. Bu görevde hepinizin elinden gelenin en iyisini yapacağınızı biliyorum," dedi.

Sanrı, derin bir nefes alarak devam etti: "Bu görev bizim için çok önemli. Hepinizin bu kadar gönüllü olmasından dolayı gurur duyuyorum. Bu çocukları kurtarmak bizim için bir onur meselesi. Bu yüzden, birbirimize her zamankinden daha fazla güvenmeliyiz," dedi.

Hepimiz aynı anda başımızı sallayarak onayladık. İçimizdeki kararlılık her geçen dakika daha da artıyordu. Sanrı, odadan çıkarken arkasına dönüp "Hadi, biraz dinlenin. Akşam yola çıkıyoruz," dedi.

Odadan çıktıktan sonra birbirimize bakıp derin bir nefes aldık. Görev ne kadar zorlu olursa olsun, hepimiz bu çocukları kurtarmak için her şeyi göze almıştık. Bu kararlılıkla birbirimize sarılıp son hazırlıklarımızı yapmaya başladık.


KARDAN AYDINLIKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin